Ana içeriğe atla

Bir Alev Yeniden Parladı

Güzel bir Türk filmine hasret olan televizyon izleyicisi geçen hafta gösterilen “Selvi Boylum Al Yazmalım”ı yerinden kalkmadan izledi. Hemen ertesi günü büyük beğeni kazanan filmin tekrarı ve teşekkür için TRT’ye başvuranlar, diğer yandan da dört yıldır bir araya gelmeyen Türkan Şoray ve Kadir İnanır’ın yeniden böyle kaliteli film çevirmelerini istiyorlardı...
Yaptığı programlarla, gösterdiği 30-40 yıllık filmlerle hele hele yerli film özlemi çeken izleyiciyi çileden çıkartacak derecede eski ve kötü yerli filmleri ekrana getirmesiyle yine aynı izleyiciyi neredeyse beyaz camı kırdıracak hale sokan TRT televizyonu, geçen hafta ise Türk filmiyle ekran başındakileri mestetti. Yapılan güzelliği her zaman takdir etmiş olan ekranseverler, kızdıkları, küfrettikleri TRT’ye telgrafla, mektupla, telefonla teşekkürlerini bildirdiler, memnuniyetlerini dile getirdiler. Çünkü Türkan Şoray - Kadir İnanır ve Ahmet Mekin üçlüsünün yarattıkları, yurt içi festivallerde ve Taşkent Festivali’nde birincilik ödülüne sahip ve Türk sinemasının yüz akı olan filmlerinden “Selvi Boylum Al Yazmalım”ı ekran başındaki milyonlarca kişi hiç yerinden kalkmadan izledi. Bir kamyon şoförü ile köy kızının aşkını anlatan ve Cengiz Aytamov’un eseri olan “Selvi Boylum Al Yazmalım”ı izleyen herkesin birleştiği tek nokta şuydu: “Çekimler güzel, öykü gerçekçi yaklaşımla anlatılmış, sanatsal tadına doyulmuyor ve en önemlisi Türkan Şoray ile Kadir İnanır’ın güzel büyük ve içten oyunları...” Bir başka anlamda büyük ve güzel öyküyü Şoray ve İnanır sanatları ile süsleyip daha da büyütmüş ve güzelleştirmişlerdi. İşte bunun için milyonlarca kişi kalkmadı yerinden yine binlerce kişi filmin tekrarı için TRT’ye başvururlarken, özlemlerini de açığa çıkardılar. Halk kitlesinin bu özlemi Türkan Şoray ve Kadir İnanır’ın tekrar bir araya gelip, böylesine güzel filmleri çevirmesiydi. Bunu da büyük bir halka istiyorlardı Çünkü iki dev sanatçıyı onlar yaratmıştı. Tam dört yıldır bir araya gelmeyen, yapılan teklifleri reddeden Türkan Şoray ve Kadir İnanır için “Böylesi daha iyi idi’’ diyen halk kesiminin “Selvi Boylum Al Yazmalım”ın televizyonda gösterilmesiyle iki sanatçıyı uzun zamandır sinemada birlikte izleyememe hasretleri de körüklenmişti...
Evet halk, Şoray ve İnanır’ı sinemada tekrar birlikte görmek istiyor. Bunun daha iyi olduğunu savunuyor ve Türkan Şoray’la Kadir İnanır’ın tadına doyulmayan filmler çevireceğine inanıyor. Hepsinin toplamı özlemlerinin giderilmesini bekliyor. Bakalım hâlâ inatla yanyana gelmemek için tavır sürdüren Türkan Şoray ve Kadir İnanır kendilerini yaratan, ayakta tutan velinimetleri olan halkın sesine kulak verecek mi?...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...