Ana içeriğe atla

Sokaktan Gelen Kadın

Son günlerde en büyük ilgiyi gören filmlerin yıldızı olmasıyla adından hayli söz ettiren Banu Alkan için övgülerin, iltifatların yağmur gibi yağmasının yanında, dolu fırtınası gibi birbirinden çirkin yıpratıcı dedikodulara hedef olması da hayli ilginç. Fotomodeliğe başlamasından çok kısa süre öncesine kadar hizmetçi olduğundan tutun da bar kızlığına kadar gerçekçi anlatımlarla türlü yakıştırmalar yapılıyor Banu Alkan'a. Yeşilçam sokağına dört yıl önce düşen göçmen güzeli Banu Alkan'ın ise bu yıpratıcı dedikodulara hiç aldırdığı yok; Çünkü ocak ayının ilk haftasında başlayacağı yeni filmi ile bütün söylentilere tokat gibi cevap vereceğini dile getiriyor şu günlerde. Kiminle çekecek, kimin hesabına çekecek, nerede çalışacak hiçbir bilgi vermeyen Banu Alkan herşeyi yılbaşında yapacağı Paris gezisinden sonra filme başlama tarihine bırakıyor. Bu arada yeni film için düştüğü önemli bir not var. Filmin adı: ''Sokaktan Gelen Kadın." Filmin konusu ise Banu Alkan'ın hayatı... Sarışın güzelliği ve oyuncu yeteneğiyle, herşeyden önce sanatına olan düşkünlüğüyle çok kısa zamanda kendisi gibi genç rakiplerini sollayarak ''Başrol'' oyuncusu olan, bir başka deyişle tek başına filmi sürükleyebilen Banu Alkan'ın yeni çekeceği film hakkında yaptığı bu açıklama ise oldukça ilginç. Büyük gizlilikle hazırlanan senaryoya göre hayatını oynayacağı filmin adına göre Banu Alkan bu güne değin hakkında söylenenleri kabul mu edecek, yoksa başka gerçeklerle asıl yüzünü mü gösterecek? Bu güne değin koruyabildiği esrarlı geçmişini bakalım bu film ne denli çözecek...
SEVGİLİSİNİN YERİNE ERKEK ARANIYOR
Banu Alkan'ın çok genç yaşında yaşamının akışını değiştiren önemli bir kişidir Gürbüz Hanefi. Ankara'da çarşılarıyla hatırı sayılır bir servet sahibi olan Hanefi'nin dört yılı aşkın süredir Banu Alkan'ın hayatında aktif rol oynamasının nedeni ise sevgilisi oluşudur: Bir türlü evlenememesine karşılık karı-koca hayatı yaşadığı Gürbüz Hanefi'yi hayatını anlatacağı filmde kimin canlandıracağını söylememekte ise hayli ısrar ediyor Banu Alkan. Film şirketinden kaynaklanan söylentilere göre de Banu Alkan'ın büyük aşkını oynayacak erkek henüz belirlenmemiş. Yeşilçam sokaklarında Ekrem Bora'nın adı geçerken Banu Alkan fiIm kadrosunun büyük gizlilik içinde saptandığım film başlayana değin hiç bir açıklamanın yapılmayacağını söylüyor.
''Sokaktan Gelen Kadın" filmimde esrarlı geçmişinden ne gibi kesitler sunacağı bilinmeyen Banu Alkan'ın yeni bir sansasyon için hayatını kullandığını öne sürenleri de kulak arkası etmemek gerek.
ZİRVEYE DOĞRU ADIM ADIM...
İki film sezonunda filmlerin başrol oyuncusu olarak adını afişlere ve jeneriklere en üstte. yazdıran Banu Alkan'ı birçok ünlü aktör boykot ededursun, sarışın yıldız adım adım zirveye yaklaşıyor. Çarpıcı güzelliğini kamera karşısında ön planda kullanan Alkan İçin ''oyuncu'' niteliğini bile yakıştırmayanlar var Yeşilçam çevresinde. Ama ne var ki birçok sanatçı gibi adının ''Kaprisli güzel" ''Şımarık'' ''Güzellik hastası'' sıfatlarla anılması Banu Alkan'ı hiç mi hiç etkilemiyor... ''Meyve veren ağaç taşlanırmış" diyen Banu Alkan hakkında konuşulanlara sadece son filmi ''İlişki'nin yaptığı 14 milyon lira civarındaki hasılatı hatırlatıyor. Tek başına kapalı gişe film oynatan yıldız olmanın gurununu fazlasıyla yansıtan Banu Alkan sinemaya olan sevgisini hiçbir kimsenin gölgeleyemeyeceğini belirterek her gün kapısını aşındıran film yapımcılarının adlarını ve reddettiği senaryoları açıklamaktan çekinmiyor. Serpil Çakmaklı, Oya Aydoğan, GüngörBayrak gibi esmer yıldızların arasından sarışın güzelliği ile sıyrılan. Banu Alkan bu arada sinemada bile göstermediği çıplaklığı ŞEY objektiği önünde yansıttığını vurgulayarak diğer soyunan genç yıldızlardan farkını ortaya çıkartıyor...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...