Ana içeriğe atla

Yılın Doğumunu Herkes Seyredecek

Değişen dünyanın değişen olaylarına paralel olarak, insanların biçimlendiği bir ortamdayız artık... Bir yanda iki süper güç Amerika ve Rusya her geçen gün birbirlerine karşı kuvvet dengelerini artırmak için yoğun bir çaba harcarlarken, diğer yanda Irak-İran savaşı ve Ortadoğu'da karışıklığı tüm dünya dehşetle izliyor... Tüp bebek artık demode olmaya yüz tuttu, yeni yöntemler geliştiriliyor... Kansere çare aramalarına devam edilirken, Amerika'dan adamlar geliyor Ağrı Dağına tırmanıp "Nuh’un gemisini arama” numarası ile bazı mezarları soyup tüyüyorlar.İzmir'de yıllardır çocuğu olmayan bir kadın altız doğurarak tıbbı şaşırtıyor... Ve aylardır halkın en çok ilgilendiği haber olan Türkan Şoray'ın hamileliği güncelliğini koruyor... Kocası Cihan Ünal kadar, hayranları da Şoray'ın doğumunu dört gözle bekliyor.!. Ve "İş "kız mı yoksa erkek mi olacak?” sorusunun boyutlarını aştı. Türkan Şoray'dan doğacak çocuk daha doğmadan ünlü oldu, şanslı çocuklar sınıfına girdi...Ondan "yılın bebeği” diye söz edilirken Türkan Şoray'ın doğumu da bütün kamuoyunu ilgilendirdiğinden "yılın doğumu” olarak niteleniyor. İşte bu "yılın doğumumu anne adayı Şoray ve baba Cihan Onal "evet" dediği takdirde de bütün herkes izleyecek... Yanlış duymadınız...
İzin verilirse "yılın doğumu”yla birlikte "yılın bebeğimin nasıl dünyaya geldiğini milyonlarca Şo- ray hayranı hem izleyip hem de onun mutluluğuna gönülden ortak olacaklar...Cihan Ünal'la beraber olduğu günden beri manşetlerden inmeyen Türkan Şoray'ın yine kocası ile birlikte Marmaris'teki film çekimlerinde, yani hamileliğinin ilk aylarında film yapımcıları başta Atıf Yılmaz olmak üzere Türkan Şoray ve Cihan Ünal çiftini adeta abluka altına almışlardı... İstekleri yeni baştan senaryo yazarak hamile bir kadın üzerine kurulu hikayede Şoray'ın gerçek hamileliğini vermekti... Bunun için de Türkan Şoray ve Cihan Ünal'ın isteyeceği fiyata razılardı. Ancak iki sanatçı bu teklifi hiç düşünmeden reddettiler. İsmi "Körebe" olarak saptanan proje de böylece suya düşmüş oldu.
Doğumun yaklaştığı şu aylarda Atıf Yılmaz yine Şoray-Ünal çiftinin kapısını çaldı. Yaptığı yeni teklife göre "yılın doğumu" filme alınacak, kamera yakın plan Şoray’ın doğumhanedekl halini göstermeyip sadece bebeğin dünyaya geldikten sonraki hali görülecekti... Arkadan sadece masada yatan Türkan Şoray'ın başı ve saçları görüntülenecekti... Bilindiği gibi daha önce Türkan Şoray Sultan Gelin adlı filminde doğum yapmıştı rol icabı... Ama bu kez görüntülenecek olan gerçek doğum sahnesiydi... Şimdi her şey sinemanın kraliçesi ile kocasının dudaklarından çıkacak “Evet” sözcüğüne bağlı... Razı olurlarsa sinema tarihine geçecek ilginç bir olayın da kahramanı olacaklar... Ve “yılın doğumu” naklen yayınları gölgede bırakacak...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...