Ana içeriğe atla

En Çok Hülya Yiğitalp Kazanıyor

Hülya Yiğitalp, hem moda dünyasının, hem de gazinoların son derece yakından tanıdığı bir isim. Yeşil gözlü, beyaz tenli, güzel vücutlu genç sanatçı mankenlikten bir türlü vazgeçemiyor... «Bu meslek benim ilk gözağrım. Üstelik kendimi podyumda başka türlü bir mutluluk içinde buluyorum. Sahnelerde para kazanmak için çalışıyorum. Bu işi de seviyorum. Ama bana hiçbir şey, o yüksek sesli müzik çalarken podyumda en güzel giysilerle yürümek kadar zevk veremez» diyor.
Hülya Yiğitalp modaevlerinin mayo defilesi yaptıklarında vazgeçemedikleri isimlerin başında geliyor. Genç ve güzel manken en açık mayoları bile giymekten korkmuyor. Bu yüzden diğer makenlere göre daha yüksek bir ücret alıyor...
Şu sıralarda Yeşilçam filmcileri de Hülya Yiğitalp'in peşindeler. Daha önce birkaç filmde oynayan sanatçı, şu sıralarda daha iddialı filmlerle adından söz ettirmeye kararlı. Bu yüzden kendisine yapılan teklifleri inceden inceye tetkik ediyor... Özellikle soyunmaktan kaçınmaması, birkaç yıldız arasında bocalayan Yeşilçam için onu daha önemli bir hale getiriyor...
Hülya Yiğitalp, film işinde demankenlikte olduğu gibi iddialı... Bu yüzden yakın arkadaşları onun gizli gizli drama dersleri aldığını söylüyorlar. Bunun doğruluk derecesini tahkik için kendisi ile konuştuk. Açık bir cevap vermedi ama, sözleri yine de bu iddiaları doğrular şekildeydi... «Mankenler sinemada başarılı olamıyorlar. Sinema rol yapmak istiyor. Podyumlar da bunun tam tersini... Bu yüzden diğer mankenlerin sinema dalında içine girdikleri hataya düşmek istemiyorum. Sinemaya ciddi olarak başladığım zaman güzelliğimin yanı sıra oyun gücümü de sergilemek istiyorum» diyor.
Hülya Yiğitalp sinema için değişik bir yüz, değişik bir tip. Özellikle yeşil gözleri, onun Ahu Tuğba'dan sonra sinemanın yeni güzel gözlü kadını olmasını sağlayacak... Şimdilik herkes ondan umutlu. Kendisi de bu konuda azimli görünüyor... Ama zamanın neler göstereceği hiç belli olmaz... Bir bakarsınız Hülya Yiğitalp adı zirveye ulaşmış, bir de bakarsınız, sinema ile fazla haşır neşir olmadan bu işi unutuvermiş... Şimdiye kadar birçok yıldız adayı parlamadan söndü. Kimisi de en beklenmedik bir anda pırıl pırıl parlayan bir yıldız haline geldi...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Hülya Koçyiğit'in İlk Günleri

Hülya Koçyiğit... Bugün Yeşilçam’da adı en çok konuşulan, «Birinci mi, yoksa ikinci mi?» diye sinemadaki yeri konusunda münakaşalar yapılan yıldız.. 1962 yılından 1971 yılına uzanan bir mücadele köprüsü ve bu köprünün başlangıcında o günlerin incecik, çıtı pıtı, meçhul kızı; bugünün bir filimden 60 bin lira alan şöhretli kadını Hülya Koçyiğit... Gözleri dalıyor ve yıllar öncesine gidiyor. Eski günler, sinemadaki ilk günler, acı, ıstırap, heyecan dolu günler... Eski günlerden bahsedince Hülya Koçyiğit de tıpkı Fatma Girik, Cüneyt Arkın gibi kah coşuyor, kah durgunlaşıyor. Galiba bizim anlayamadığımız müşterek bir tarafı var bu eski günlerin. YILLAR ÖNCESİNDE BİR GEZİNTİ Hülya Koçyiğit, ağır ağır anlatmaya başlıyor hikayesini... Sinemadaki ilk günlerden değil de, biraz daha gerilerden gelerek... - «Çocukluğum sinema artisti olmak hayalleriyle geçti hep. Daha 10, 11 yaşlarındayken boy aynasının karşısına geçer, saatlerce kendimi seyrederdim. Yüzümü, bacaklarımı, göğüslerimi, ...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Sevda Ferdağ ile Fikret Hakan'ın Aşkı

Türk sineması, hep kendi «sınırları» içinde kız alıp veren «kapalı aileler» gibidir. Yenli filim oyuncuları da, bütün oyunlarını, eğlencelerini, aşklarını, kendi aralarında yaparlar Yerli sinemanın erkekleri de, «çok eşli» erkekler gibidir. Mesela, bugün Fikret Hakan'a: - «Şimdiye kadar hayatından kaç kadın geçti?» diye sorsanız ve arkadan: - «Bu listeyi tam veremezsen, senin kafanı keseceğiz!» deseniz, Fikret de, başkaları da size tam bir cevap veremezler. Son yıllarda, ancak iş «resmiyete» döküldüğü zaman öğrenilen isimler «gerçek liste» nin binde biri bile değildir. Bu kaideye uygun olarak, bugünlerde, yerli sinema dışarıya kız vermiyor ve Fikret Hakan, üç yıllık Tamer'inden ayrılan Sevda Ferdağ adı ile adını birleştiriyor. Bu oiayın gerçekliğini, «Adem ile Havva» filminde gördük. Acar Film ekibiyle, Karacabey'e gitmiştik. Filimde Fikret «Adem», Sevda da «Havva» rolünü yapıyor. Ama, ikisi de meydanda yok. Meğer, Fikret'in seyyar eve benzeyen minübüsü i...

Ediz Hun Nasıl Yıldız Oldu?

Ediz Hun 1963 yılının yaz aylarında, heyecanların en büyüğünü vefalı bir dost gibi içinde taşıyıp ürkek adımlarla çıktığı merdivenlere, şimdi ayaklarını sağlam sağlam basıyor. Her katta anıları var, her katta 'heyecanı' geçmiş bir sevginin tatlı özlemleri var.. Biraz sonra SES idarehanesine gireceğiz. Ve Türk sinemasının bir numaralı romantik jönü buradan başlayarak bize «yıldız oluşunun» hikayesini anlatacak... «Sinema artisti» olma fikri nasıl şekillendi, yarışmaya nasıl katıldı, seçildiği zaman neler hissetti, ilk filmine başladığı gün ne oldu, ne bitti... Önümüzde epey vakit, dağarcığımızda epey soru, Ediz'de epey materyal var. Merdivenleri geride bırakıp idarehanede koltuklara serildiğimiz zaman Ediz gözleriyle geniş salonu şöyle bir tarıyor ve köpüklü kahveden bir yudum alır almaz... FİKİR! Neşvet hanımla Adnan beyin oğlu Ediz Almanya'dan Türkiye'ye dönerken çeşitli hislerin etkisi altındadır. Askere gidecektir. İçinden, «Askerliğimi bitirir bitirme...