Ana içeriğe atla

Melek Yüzlü Şeytan

MELEK YÜZLÜ ŞEYTAN
Türkiye' eğlence merkezi olan İstanbul'da ilk kez assolist olarak sınav veren Harika Avcı ilk başarılı notunu en karmaşık İstanbul dinleyicisinden aldıktan sonra cesaret kazanarak ikinci kez yine Maksim sahnelerinde boy göstermeye başladı. Daha ilk galasından itibaren İstanbul sosyetesinin merakla izlediği, zengin bekarların en ön masalardan pahalı çiçeklerle kur yaptığı Harika Avcı'nın bebek yüzündeki ifade sahne politikasını yeterince vurguladı. Çocuksu tavırlarla şefkat ve ilgi bekleyen güzel kadını oynayan Harika Avcı şimdi de aslında gönül ağına düşen erkekleri muma çevirtecek kadar akıllı olduğuyla anılmaya başladı. "Melek Yüzlü Şeytan" diyenlerin yüzde doksanını zengini erkeklerin oluşturduğunu belirtirsek. Harika Avcı'nın genç yaşında nasıl bir şöhret kazandığını uzun uzun anlatmaya gerek kalmaz değil mi? Bugüne kadar hiçbir aşkını su yüzüne çıkarmayan, karda yürüyüp iz bırakmamayı en büyük yeteneği gibi gösteren Harika Avcı bu yüzden skandalize yaşamdan sürekli uzakta kaldı.
Son derece dedikoducu bir çevrede yaşam ve şöhret kavgasını sürdürmesine rağmen bu kadar yıpratıcı dedikodulara hedef olmadığı için daha da çok dikkatleri üstüne toplayan Harika Avcı'ya "Melek Yüzlü Şeytan'' diyenler haksız da değil hani...Çünkü henüz 23 yaşında hem madden hem meslek kariyerinde sahip olduğu zenginliğe bakılırsa ona melek değil ''şeytanın ta kendisi" demek daha doğru olur sanırız...
GÜZELLİĞİ VE BEKARLIĞI EN BÜYÜK AVANTAJI
Gazino sahnelerinde bir yerlere gelebilmek için önemli bir kural vardır. Mutlak ve mutlak bekar olmak. Çünkü sahne önündeki dinleyici sadece sesine, sanatına değil her şeyine sahip çıkar. Peki hiç evli olup da başarılı olan assolist veya ünlü yok mu diyeceksiniz? Elbette var ama onlar da sayılarıyla ''İstisna'' ünlü olarak anılıyor. Harika Avcı da bekarlığını öyle bir silah gibi kullanıyor, ki, sesi, sanatı, müzik bilgisi hep ikinci planda kalıyor. Bir de Allah vergisi bir silahı var o da ''Taşbebek'' dedirtecek yüz güzelliği. Geçirdiği estetik operasyonlarla ideal ölçülerde bir vücuda sahip olmaya çaba harcayan Harika Avcı bu yüzden gazino çevresinde ''Melek Yüzlü Şeytan'' olarak anılıyor ya zaten... Henüz İstanbul ve Ankara dışında assolist olarak sahneye çıkmayan Harika Avcı film çevirdikten sonra Anadolu'nun diğer büyük kentlerden de gelen program tekliflerini değerlendireceğini söyleyerek beklentilerini ince hesapladığını vurguluyor... Kısaca yeni yüzlere, yeni seslere fazlasıyla gereksinim duyan alaturka gazinoların kaymağını yiyor. Her şeyden önce de gençliğinin hakkını dört dörtlük veriyor.
AŞK BİLARDOSUNU İYİ OYNUYOR
Gönül ilişkilerini bilardoya benzetiyor Harika Avcı. Bugüne kadar neden adının bir aşk skandalına karışmadığını İse bilardo masasında örnekleyerek gösteriyor. Bu yaşına kadar kalbini ıstaka erkekleri de bilardo topu gibi kullanarak gönül ilişkilerinden hiç zarar görmediğini dile getiren Harika Avcı sözlerini şöyle sürdürüyor; "Hiçbir zaman bilardo masasında top olmadım. Top olan hanımlann hail ortada. İsim olmuş zenginlerin arasında turnike yapıyorlar. Oysa ben hep kalbimi isteka gibi kullandım va sayı kazanmak için erkekleri birbirine vurduttum, düşürdüm... Sonunda kazanan ben oldum..." Biraz genç birisi olmasına aldanmayıp, 23 yaşındaki göçmen güzeli Harika Avcı'nın boş yere assolistllk payesine erişmediğini şimdi daha iyi anlayabildiniz mi?
5 YILDA SERVET SAHİBİ OLDU
Birçok şöhret gibi Harika Avcı da geçmişinden son derece rahatsız oluyor. Uvertürlük günlerinden söz edilmesinden hiç hoşlanmayan gazino sahnelerinin çiçeği burnunda assolisti, hoşlanmadığı şarkıcılık geçmişinden yaptığı servetle şimdi adeta böbürleniyor. Halen iki lüks arabası, üç dairesi olan Avcı'nın beş yılda bankada biriken milyonlarının yanısıra mücevherleri de servetinin gösteriş tarafı. Peki henüz altı aydır assolistllk yaparak büyük paralar kazanmaya başlayan Avcı kısa sayılabilecek sürede bu serveti nasıl yaptı dersiniz? İşte bu sorunun yanıtını vermekte son derece açıkyürekli davranıyor sanatçı: ''İyi bir avcı isabetli atış yapan değil, hedefini doğru seçen kişidir. Önemli olan küçük kuşları değil büyüklerini vurabilmek...''
FİLMCİLER PEŞİNDE AMA İZİN ÇIKMIYOR...
6-7 yıl öncesinde adını Yeşilçam'da da duyuran Harika Avcı fazla paranın kokusunu gazino sahnelerinde alınca şarkıcılığı yeğleyip meslek değişimi yaptı. Şimdi şarkıcı olarak assolistlik şöhretine ulaşan genç yıldız film yapımcılarını adeta peşinden koşturuyor... Son olarak Kadir İnanır'ın aşırı ısrarına rağmen kontratlı olduğu gazino patronundan izin alamayan Harika Avcı'yı gölge gibi izleyen bir başka ünlü film yapımcısı da Abdurrahman Keskiner... ''Taşbebek'' adlı filmi çevirtmek üzere Harika Avcı'nın bir dediğini iki etmeyen Keskiner, geleceğini hayli parlak gördüğü yıldızdan ''büyük kazanç'' olarak söz ediyor...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...