Hale Soygazi'nin
çoklukla sinemaya dönük anılarına yer verdiğimiz bu yazı
dizimizin ikinci bölümünde sizlere, sanatçının son yıllardaki
çalışmalarını yansıtacağız...
1973 yılından 1978
yılına kadar geçen dönem içinde kendi deyişiyle «Salon tür»
filmlerde rol alan Hale Soygazi, o yıllara ait özeleştirisini
şöyle yapıyor:
«1978 yılının
başlarında çektiğimiz 'Maden' filminden ilk 'Altın Portakal'
ödülünü kazandım... Aslına bakacak olursanız sinemaya bu
filmden önce ara vermeyi düşünüyordum... Çünkü gittikçe
oyunculuğum bozuluyordu... Niteliksiz ve içeriği belirsiz
filmlerde oynamak ve kadını salt bir süs eşyası gibi gösteren
senaryolarda rol almak beni artık iyice bu meslekten bıktırmıştı...
Ancak sinemayı çok seviyordum... Mutlaka bir çıkış yolu
bulmalıydım... Çelişkili duygular oluşmaya başlamıştı... Bir
yandan salon kadım rollerine çıkmak istemezken, öte yandan da
sinemaya ilgi alanım gittikçe genişlemeye başlamıştı...
'Maden' filmini çevirdikten sonra, durdum. Zaten Türk sineması da
bir krize girmişti... Oyunculuğuma ara vermeyi düşündüm ve bu
kararı hemen uygulamaya koyuldum... Gelen bütün teklifleri
reddetmeye başladım... Ve bu, beş yıl boyunca devam etti...
Amacım yepyeni bir Hale Soygazi yaratmaktı ve seyircinin
kafasındaki eski Hale Soygazi'yi silmekti...»
Evet, Hale Soygazi
cesur ve yürekli bir kararla sinemadan uzaklaşır... Ancak sanatçı
bu arada boş durmaz... Yedinci sanatın her alanında bilgi sahibi
olabilmesi ve onu öğrenebilmesi için kolları sıvar... Atıf
Yılmaz'ın filmlerinde ünlü yönetmenin asistanlığını yapar...
Senaryo çalışmalarında bulunur... Gittikçe yaptığı işe karşı
bir sorumluluk duygusu gelişmeye ve oluşmaya başlar... Tek bir
hedefi vardır Hale Soygazi'nin... Bilinçli ve bilgili olarak
yeniden kamera karşısına dönmek... 1978 yılı ile 1984 yılının
başlarına kadar kendisini sinema konusunda eğitir ve yoğun bir
şekilde senaryo aramaya koyulur... Ve bir yıl önce Latife Tekin'in
bir yapıtı geçer eline...
Bu film için yazılmış
bir öyküdür... Gerçek hayattan alınmış ve sinemasal bir dili
olan bu öykü önce Hale Soygazi'nin ardından da Atıf Yılmaz'ın
ilgisini çeker... Hemen çalışmalara başlarlar... Hale Soygazi
rolüne uyum sağlayabilmek için gecekondu semtlerine gider...
Filmde bir fabrika işçisini oynayacağı için gözlemlerde
bulunur...
«Rolüm çok zordu...
Benim tipimle ilgisi yoktu... Dört çocuklu bir gecekondu kadınını
oynayacaktım... Biraz huysuz, biraz şirret bir tipti... Duygularını
açıkça sergileyebilen ve sonunda da fabrika işçisi olmaya karar
veren bir kadındı... Bugüne kadar salon filmlerinde oynadığım
için bu role alışmam güç olacaktı. Genellikle yaşamdan çok
kopuk tipleri canlandırmıştım... Hatta canlandırdım bile
diyemem, çünkü ne senaryo üstüne ne rol üstüne titizlikle
düşmüyordum... Bu filmde uzun çalışmalar sonucu gerçekten o
kadının kimliğine girdim... Hatta filmi izlediğimde çok
şaşırdım... Benden çok değişik bir kadın vardı perdede... Bu
rolümle ezik olmayan, haklarını savunan, hayatını kendi
belirleyen bir kadını gözler önüne sermiştim...»
Atıf Yılmaz'ın
yönetip Hale Soygazi ile Kadir İnanır'ın başrolünü oynadıkları
film, Antalya Festivali'nde Soygazi'ye ödül kazandırdığında hiç
kimse böyle bir sonuç beklemiyordu... Özellikle bazı kesimler
Hale Soygazi'nin unutulduğundan ve artık yeniden dinlemeyeceğinden
söz ediyorlardı... Oysa Hale Soygazi belki beş yıl kameralardan
uzak kalmıştı ama, bu süre içinde sinemadan hiçbir zaman
kopmcmıştı... Çalışıp, çabalayıp «Bir Yudum Sevgi»deki
rolüyle altın ödüle hak kazanmıştı... Yıllardır düşlediği
başarıya ulaşmıştı Soygazi...
«Bu film benim için
büyük kumardı... Çünkü uzun bir aradan sonra yeniden
beyazperdeye dönüyordum... Ya var olacaktım ya da yok... Onun için
büyük titizlikle ve özenle hazırlandım... Demek ki, her güzel
şey halktan gereken ilgiyi görüyor... Bu çalışmalarıma devam
edeceğim... Eskiden rolleri bana uydurmaya çalışırlardı...
Şimdi ise ben rolüme uyum sağlamak zorundayım... Türk
seyircisine en iyisini vermek, sosyal içerikli filmlerde oynamak tek
hedefim... Çünkü değişen dünya koşulları ve değer
yargılarına göre film yapmak zorundayız... Buna ayak uyduramayan
sanatçı ergeç unutulmaya mahkumdur...»
«Bir Yudum Sevgisdeki
çizdiği kompozisyonla Yeşilçam'daki klasik kadın imajını yıkan
ünlü sanatçı, «Biz bu filmle bunun dışına çıktık»
diyor...
«Sanat hayatla
içiçedir... Hayattan kopuk değildir... Oysa bizim yaptığımız
eserlerin yapay bir dünyası vardı... Getirdikleri bakış da sahte
oluyordu... Gerçekleri çarpıtmadan iletmek gerektiğini
düşünüyorum... Benim anlayışıma göre sanatın öncü bir
işlevi vardır. Bizler de sanatçı olarak bu öncü işlevi
yüklenmeliyiz... Değişen dünyayı, değişen anlayışları
gündeme getirmek zorundayız... Bunlarla ilgili olarak insanları
düşünmek zorunda bırakmamız gerek... İnsanları eğlendirirken
aynı zamanda onlara birtakım yollar da önermemiz gerekir... Ve iki
taraflı bir yaratıcılık söz konusudur... Filmi yapanlarla,
izleyenlerin ortak yaratıcılıkları vardır...»
Evet Hale Soygazi
geçmiş yılların değerlendirmesini böyle yapıyordu... Sanatçı
festivallerle ilgili bir sorumuzu şöyle yanıtlıyordu:
«Ülkemizde yapılan
ve sinemayı içeren tek festival Antalya Altın Portakal
Şenliği’dir... Bu festivale sahip çıkmamız gerekir... Tabii ki
bu festivallerin Türk sinemasına katkısı oluyor... Özendirici
bir nitelik taşıyor. Ve sinemayla, seyircinin daha da
yakınlaşmasını saplıyor... Ödüllerde esas olan iürinin ortak
beğenisidir. Ve jüri çoğunluk olarak sinemacılardan oluşmalıdır.
Ödüllerin sanatçılar üzerinde destekleyici bir işlevi var...
Gönül ister ki, Antalya Film Şenliği'ni, uluslararası bir düzeye
getirmeli ve yurt dışında da adından söz edilir bir hale
sokulmalı...»
Hale Soygazi, ayrıca
bu tür film şenliklerine tüm yapımcıların katılması yolunda
da bir çağrıda bulunuyor ve şöyle diyor:
«Bir festivale ne
kadar çok yarışmacı katılırsa o kadar çok önem kazanır...
Bütün Türk sinemasının Antalya Festivali'ni benimsemesi
gerekir... Ancak böyle olursa festivaller saygınlık
kazanabilir.»...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)
Yorumlar
Yorum Gönder