Ana içeriğe atla

Jane Mansfield'ın Son Röportajı

Artık bütün dünyada sinemada dikiş tutturamayan, filimleri eskisi kadar iş yapmayan şöhretler, şanslarını mikrofonda deniyorlar. Geçen hafta Stokholm havaalanına inen bir zamanların seks sembolü Jane Mansfield de filim çevirmeye veya bir filminin galasında bulunmaya değil, bir gece kulübünde çalışmaya gelmişti.
Mini - etekli, portakal rengi çizmeli, pırıl pırıl kırmızı dudak boyalı Mansfield için gene havaalanında flaşlar patladı, fakat eski hayranlar topluluğundan eser yoktu. Buna rağmen Jane fotoğrafçılara ve kendisini süzen ilgililere aldırmıyor, evindeymiş gibi rahat, sıkı sıkı sarıldığı yazımdaki genç adamla kınta kınta yürüyordu. Platin, uzun saçlı eski bombanın yanındaki son sevgilisi avukat Samuel S. Brodie idi. Jane Mansfield bugüne kadar sırasıyle Paul Mansfield, Mickey Hargitay ve rejisör Matt Cimber ile üç evlilik geçirmiş ve bu evlilikleri ona beş çocuk kazandırmıştı. Henüz meşhur olmadığı sıralar ilk kocası Paul ile evlenen Jane’in aile hayatındaki en büyük dedikodular «erkek güzeli» olan ikinci kocası Hargitay zamanında cereyan etmişti. Geniş omuzlu, iri adaleli kocasının bazen omzunda mesut bir şekilde gülümseyen, bazen de bu kuvvetli vücuda bardak, tabak fırlatmaktan çekinmeyen sarışın kadın, skandalleri üe ününe ün katmış ve maceraları mecmuaların en çok rağbet ettiği konular olmuştu. Üçüncü evliliği buna nispetle çok sakin geçen otuz üç yaşındaki yıldız şimdi tek sevdiğim ve beni anlayan adam dediği sevgilisi Brodie ile gününü süz etmeye bakmaktadır, şimdilik başka bir şey düşünmemektedir.
Her şeye rağmen Mansfield'in konser vereceği lokali dolduran İsveçliler büyük bir hayal kırıklığına uğradılar. Aşın açık dekoltesinden görünen yıpranmış vücudu ve minicik eteği ile Jane çok kötü bir şarkıcı olduğu gibi sahnede doğru dürüst hareket etmeyi bile bilmiyordu. Konser sonunda artistin İsveçli berberinin evinde verdiği hususi partiye gidenler ise hayretlerini gizleyemediler. Kalçasına kadar çıkan elbisesi, başındaki iri kurdele ile hala gençlik iddiasında olan, fakat yaşadığı hayat yüzünden bir hayli yıpranan, iri göğüsleriyle isim yapmış Jane, her türlü çılgınlıkları yapmaktan çekinmiyordu. Herkesin gözü önünde nişanlısıyle aşırı samimi hareket ediyor, gecenin ileri saatlerinde ise bardak hacmine kanmayıp çeşitli içkileri şişeleri başına dikerek bir biri ardına yuvarlıyordu. Nihayet şafak sökerken Mansfield büyük aşkı Samuel Brodie'nin adeta boynuna asılmış bir halde partiyi terk etti.
Ertesi gece eski artist, yeni şarkıcı Mansfield'ı seyretmeye gidenler, onun programına çıkması için bir hayli beklemek zorunda kaldılar. Neticede bir vakitlerin seks sembolüne hayran olanların bu defa duydukları his sadece ve sadece acıma oldu. Birçok İsveçli de şarkı söyleyeceğim diye ince bacakları üzerinde çırpınan ve ancak Marilyn Monroe’nun ucuz bir takliti olabilen Mansfield’da gülmemek için kendilerini zor zaptettiler.
Eskiden her gittiği yerde hadiseler çıkan, hayranlarının kaldığı yerlerin kapısında saatlerce bekledikleri Mansfield'in artık tek dayanağı içki ve aşktı. Milyonların kendisine verdiği sevgiyi artık tek bir adamdan, sevgilisi Brodie’den bekliyor, onun kendisini çok zaman herkesin önünde paylamasına, hatta tokatlamasına itiraz edecek gücü kendinde bulamıyordu. Jane böyle çılgın bir şekilde genç kız kıyafetleriyle aşk peşinde koşarken annelerinin durumuna üzülen beş çocuğu da yalnız yaşadıkları her türlü konfora sahip son derece lüks bir villada perişan oluyorlardı.

Bugüne kadar çocuklarını çok sever görünen genç anne ise sırf aşık olduğu adamı kaybetmemek için onun küçük Mansfield'lan hırpalamasına bile artık ses çıkaramıyor. Netekim geçenlerde vücudu çürükler ve kayış izleriyle dolu olduğu halde polise sığman büyük kızı Jean - Marie'nin açmış bulunduğu dava hayranlarını sarışın bombadan biraz daha soğuttu...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...