AJDA PEKKAN’a incecik
porselen çay bardaklarıyla çaylarımızı içerken sordum:
«Bana kalırsa her
sanatçı sahne hayatından bu kadar şikayetçi değil. Kendinizi
fazla yıpratmıyor musunuz?»
«Belki ben fazla
hassasım, belki de layık olduğum şeyleri istiyorum. Bunları
bulamadığım zaman da üzülüp, yıpranıyorum.»
«Ne gibi?»
«Şöyle
açıklayabilirim. Siz de kabul edersiniz ki, Türkiye’nin önemli,
isim yapmış sanatçılarından birisiyim. Zaman zaman duraklama
dönemlerine girdiğim oluyor. Ama, benim bu birkaç aylık
duraklamam bunca yıldır yaptığım ismi bir anda silip götüremez
herhalde. Bizde alışılmış bir kural var. Yeni bir sanatçı
fırlamaya görsün. Hemen bir eski ismi tahtından indirdiği iddia
ediliyor. Ne kadar aldırmasanız üzülüyorsunuz. Şöyle bir
düşünün ne kadar çok sanatçıya bu çirkin davranışta
bulunuldu.»
«Seyyal Taner’in
showuna hayranım. Sezen Aksu'nun sesine, duygulu bestelerine
bayılıyorum. Erol Evgin’i çok seviyorum. Orhan Gencebay’ın
ise besteleri tek kelimeyle nefis. Şimdi aklıma bu isimler geldi.»
YENİ PLAK ANLAŞMASI
«Size plak konusundaki
fikirlerinizi de sormak istiyorum. Yeni yapacağınız plak çalışması
için bilgi verebilir misiniz?»
«Uzun yıllardır
başarısını sürdüren bir plakçı arkadaşımızla, Yaşar
Kekeva ile anlaştık. Kendisiyle Londra’da iken görüşmüştük.
Bana bir takım besteler yolladı. Arabesk türde şarkılardan
derlenmiş bir plak düşündük önce. Fakat kısa bir süre sonra
benim mutlaka kendi türümde şarkılardan derlenmiş bir repertuar
yapmam gerektiğine inandık. Şimdi yeni çalışmalar yapıyorum.
Türkiye'ye dönünce çalışmalarımız daha da yoğunlaşacak.»
Ajda Pekkan çayları
tazeledi. Bana masanın üzerindeki tatlı bisküllerden ikram etti.
Kendisi şekersiz çay içiyordu. Nedenini sordum. «Kilo almaya çok
müsaitim. Biraz bıraktım mı hemen şişmanlıyorum. En iyisi üç
beyaz zehiri, un, yağ ve şekeri kesmek galiba» dedi. Sonra hemen
ekledi: «Batı’da bu üç maddeyi insanlar genellikle kullanmamaya
gayret ediyorlar. Ama bizim yemeklerimizi görünce dayanamıyorum
doğrusu.»
«Yemeklerinizi
kendiniz mi yapıyorsunuz?»
«Genellikle pratik
yemekler yapıyorum. Burada yemek yapmak zaten çok basit. Hemen her
şey hazır satılıyor. Ya kızartıyor, ya kaynatıyor, sofrayı
hazırlayıveriyorsunuz.»
«Spor yapıyor
musunuz?»
«Evet, Batı'da
yaşamanın bana kazandırdığı en önemli özelliklerden birisi de
bu oldu. Hemen her sabah koşuyorum. Hem vücudum rahatlıyor, hem
nefes açıyorum. Bunu her sabah yapmaya bilhassa özen
gösteriyorum.»
SADE GİYİM SEÇİYOR
«Giyiminiz son derece
spor. Buna yılların getirdiği bıkkınlık diyebilir miyiz?»
«Hem de tam
anlamıyla... Daha çocuk yaşımda bu işe atıldım. Eski
resimlerime bakıp ta şaşmamak elde değil. O saçlar, o makyajla
nasıl dolaşıyor muşum? Şimdi fazla makyajdan kesin olarak
kaçınıyorum. Saçlarımı da kısa kestiriyorum.»
«Bu tarz giyimi son
birkaç yıldır uyguluyorsunuz sanıyorum?»
«Evet, uygulamaya
çalışıyorum... Ama sahne olunca iş değişiyor tabii...»
«Şimdi sahneyi
düşünmediğinize göre?»
«Dediğiniz doğru.
Galiba bundan sonra hiç abartılmış bir makyajla görmeyeceksiniz
beni.»
«Sahne üzerine
söyledikleriniz doğru mu? Kesin mi kararınız?»
«Evet. Artık sadece
plak ve televizyon var benim için.»
«Peki, ya geçiminiz?»
«Dedim ya önemli
değil. Hem sıhhatim daha önemli.»
Konuşmamızın bu
bölümünde Ajda’yı sıkıştıracak bir soru sordum:
«Yoksa kızkardeşiniz
gibi evlenip sahneyi bırakmayı mı düşünüyorsunuz?»
Ajda'nın hafifçe yüzü
pembeleşti. «Lütfen bu konunun üzerine fazla gitmeyelim. Ama şunu
unutmayın, her insanın yaşamına ömür boyu sevebileceği bir
erkek girebilir.»
Ajda Pekkan’a bu
konuda fazla bir şey sormak istemedim. Konuşmamızın bundan
sonraki bölümü sudan birkaç soru cevapla geçti... Ajda,
kızkardeşiyle olan bağlılıklarını anlattı uzun uzun... «Belki
de dünyanın en güzel şeyi, birbirine bağlı kardeşleri olması
insanın... İnsan her derdini, problemini rahatlıkla açabiliyor
kardeşine» dedi.
Evden ayrılırken Ajda
Pekkan’a Türkiye’ye ne zaman döneceğini sordum. «Sanıyorum
temmuz ortalarında» diye cevapladı sorumu.
Ancak daha haziran
ayının son günü ansızın İstanbul’a geliverdi... Kendisiyle
bu kez havaalanında karşılaştım. Yorgun, solgundu. Neden aniden
karar değiştirdiğini sordum. «Çok canım sıkıldı Londra'da.
Öylesine soğuktu ki, dayanamadım» dedi. Ardından hemen ekledi;
«Hem sevdiklerimi öylesine göreceğim geldi ki...»
Sonra bir taksiye
atlayıp dostlarıyla birlikte alandan ayrıldı. O andan sonra da
Aida Pekkan’la görüşmek imkansız hale geldi. Boğaz'da bir
yalıda kaldığı söyleniyordu ama kimse nerede olduğunu
kesinlikle bilemiyor, telefonu bir sır gibi saklanıyordu. Anlaşılan
Londra’da konuşmamız sırasında dediği gibi Ajda artık yerli
model bir Greta Garbo olmaya karar vermişti.
«İngilizce'nizi
sanıyorum hayli ilerlettiniz. Duyduğuma göre burada gün
sektirmeden okula gidiyormuşsunuz?»
«Evet, hayli iyi
İngilizce konuşmaya başladım. Öteden beri dil öğrenmeye çok
merakım vardı. Fransa’da kaldığım yıllarda Fransızca eğitim
yaptım kısa bir süre. Şimdi ise İngilizce üzerine çalışıyorum.»
«Dil öğrenmenizin
ardında ileriye bir yatırım var diyebilir miyiz?»
«Anlayamadım!»
«Amerika veya
İngiltere'de plak çalışması gibi?..»
«Uzun yıllar bu iş
için çok çalışıp, çabaladım... Ancak Batı'da iyi bir yer
edinmek bizdekinden çok daha zor. Fransa'da bir süre önemli
adımlar attım müzikte. Ama, öylesine çok uğraşmak ve almadan
vermek gerekiyor ki, sonunda sıkılıverdim.»
«Aslında insanın
Batı’da önemli bir yere gelebilmesi için kendi ülkesinde
böylesine zirveye çıkmaması gerek belki de... Eğer oroya
tanınmayan bir Ajda Pekkan olarak gitseydiniz, sanıyorum sıfırdan
başlamak fazla zor gelmezdi?»
«Evet, sözleriniz bir
bakıma doğru, Ama eğer Ajda Pekkan olarak, Fransa’ya, elimde
Türkiye'den götürdüğüm plaklarım, basında çıkan yazılar,
posterler olmasaydı, belki de benimle hiç ilgilenmezlerdi.»
«Size yürekten
cevaplandırmanızı istediğim bir soru soracağım. Avrupa’da
şöhret olsaydınız Türkiye’yi ikinci plana iter miydiniz?»
«Buna kesinlikle karşı
çıkıyorum, Bakmayın Avrupa’da bir süre kalmak, tatil yapmak
cazip geliyor insana, ama sonra boğuluveriyorsunuz. Benim dohn önce
Batı'da sanatım için bu kadar zorlanmam Türkiye'deki yerimi
korumak içindi.»
«Bunu da fazlasıyla
başardınız... Sürekli aşamayla geldiniz Türkiye'ye...»
«Teşekkür ederim.»
«Peki bu kador emek
verdikten sonra müziği ikinci plana itmek üzmüyor mu sizi?»
«Sanmıyorum. Hem,
plak çalışması yapacağıma ve televizyona çıkacağıma göre,
bir sıkıntım olacağını sanmıyorum.»...(diğer haberler için
aşağıdaki linke tıklayın)
Yorumlar
Yorum Gönder