Ana içeriğe atla

Fatma Girik'in Sinemadaki İlk Günleri

SİNEMADA ilk günler... Karanlık sinema salonlarının bembeyaz perdesinde tanışılan, sonra sevilen, hayran olunan, yüzünü bir defacık olsun görebilmek için onca eziyetlere katlanılan, bir imzalı fotoğrafını elde edebilmek için adresine mektup üzerine mektup yazılan sinema yıldızlarının ilk günleri...
Yerli sinemanın mavi gözlü kadını, oyuncu kadını Fatma Girik ile, Topağacı'ndaki evinde, işte bu günleri konuşuyoruz...
Bazı insanlar vardır, o günlerden konuşmayı pek sevmezler. Hemen sözü değiştirip, başlarını başka taraflara çevirirler: «Haa o günler mi?...» deyip geçiverirler. Ama Fatma Girik bu tip insanlardan değil. Geçmişini konuşmaktan, bugünkü yerine nasıl geldiğini soranlara her şeyi açık açık anlatmaktan zevk duyar: «Geçmişimi neden saklayayım?» der. «Önemli olan şimdiki Fatma Girik'tir. Demek ki çalışmışım, çabalamışım ki Fatma Girik olmuşum »
KOCAMUSTAFAPAŞA'DA BİR FATMA VARDI
Kocamustafapaşa'nın arnavut kaldırımlı bir sokağı. Birbirine yaslanmasa, yerle bir olacak ahşap evler. Çeşmebaşında su dolduran, zaman zaman iplik gibi akan çeşmenin başında bir kova su için kavga eden pazen entarili, ayağı takunylı genç kızlar. Esma teyze, Fatma teyze, Hüseyin ağabey, Sezai ağabey. Ve Fatma Girik... Bir yabanlık, bir gündelik iki elbisesi, iki ayakkabısı olan, zaman zaman parasızlıktan kalem - defter alamayan, arnavut kaldırımlı o sokağın dilberi Fatma Girik...
«HEY GİDİ GÜNLER HEY...»
Topağacı'nda, kaloriferin ısıttığı o sımsıcacık odada, bugünün yıldız ismi, Yeşilçam'ın mavi gözlü Fato'su mazinin karanlıklarında ağır ağır ilerliyor. Her adım atışta gözleri buğulanıyor, dalıp gidiyor...
- «Yıl galiba 1955 idi. işleri iyi olmadığı için babam eve bakamıyordu. Annem ara sıra filim şirketlerine çalışmaya gidiyor, eve beş, on lira getiriyordu. Bir gün, bizim karşımızdaki odada oturan Hüseyin ağabeyin kardeşi Sezai ağabey gelmişti. Filmlerde figüran olarak oynardı. Beni görünce, 'Bu kızı da filmlerde oynatalım. Hiç olmazsa eve yardımı dokunur,' dedi. Annem şiddetle itiraz etti: 'Olmaz,' dedi, 'Okuyacak o, adam olacak! Film setlerinde ahlâkı bozulur sonra!' Ama sonunda Sezai ağabeyin dediği oldu ve ben annemle birlikte, bir sabah erkenden, Yeşilçam'a geldim. Etrafa çekingen çekingen bakıyordum. Hani sanki bilinmeyen acayip bir şey görecekmişim gibi bir his vardı içimde. Fakat kısa zamanda alıştım. Anladım ki, bu sokağın da bizim sokaktan fark, yok. Yalnız insanları biraz değişik, o kadar. O gün ilk olarak 'Günahkar Baba' filminin sonradan seyrettiğim halde göremediğim bir sahnesinde rol aldım. Akşam iş bittiği zaman beş lira tutuşturdular elime. Paraya bakıp bakıp, sanki elimden uçacakmış gibi sımsıkı tutuyordum. Eve uçarak geldim. Para kazanmıştım. Beş liram vardı cebimde. Zengin olacaktım! Milyoner olacaktım! Şöhret olacaktım!
«Fakat ikinci defa oynadığım 'Beş Hasta Var' filminin setine geldiğim zaman hayalhanem allak-bullak oldu. Benden bir şey olmazdı! Olamazdı! O an rüyalarımı süsleyen o güzelim balonların aniden fıs diye sönüverdiğini hissettim. Beni gören rejisör Atıf Yılmaz, prodüksiyon amirine çıkışmış, 'Ben sizden güzel, eli yüzü düzgün bir kız istemiştim, siz bana duba gibi bir çocuk getirdiniz,' diye herkesin önünde bar bar bağırmıştı.»
Gülüyor Fato, tatlı tatlı gülüyor. Ve sonra kaldığı yerden anlatmaya devam ediyor:
- «O günlerde Cilalı İbo da benim gibi «filim yıldızı» olmak isterdi. Elinde bir çanta ortalıkta dolaşır, sette makyaj yapardı. Bir gün bana şahane bir makyaj yaptıktan sonra, tuttu elimden, rejisör Osman Seden'e götürdü. Bir sürü methiyeden sonra, 'Bu kıza bir rol veremez misin Osman ağabey,' dedi. Dedi ama, Osman Seden'den aldığı cevap onu da, beni de son derece üzdü... Beri üzmekle kalmayıp sabahlara kadar ağlattı: 'Bu kızdan hiç bir şey olmaz Feridun, boşuna uğraşma!...»
«Yeşilçam’a üç - dört ay uğrayamadım. Şevkim kırılmış, heyecanım sönmüş, hayallerim yerle bir olmuştu. Zaten okullar da açılmıştı. Annem de filimlerde oynamamı istemiyordu. Derslere daldığım bir gece kapı çalındı. Gelen operatör Fahri Danışman'dı. 'Leke' filmi için hiç başrol oynamamış bir kız arıyorlarmış, beni tavsiye etmişler. Uzun uzun düşünüp, taşındıktan sonra ertesi günü 'ne olursa olsun,’ deyip kalktım gittim, mukaveleyi imzaladım ve 1000 lira peşin parayı cebime koydum. Aman Allahım çıldıracaktım! Bin lira!... Düşünün bir kere, o yıllarda dört ailenin oturduğu bir evde, bir göz odada 35 liraya oturuyoruz ve ben bir filmimden 1000 lira alıyorum. Hemen annemle çarşıya çıktık. Kendime mavi bir ayakkabı, mavi bir elbise aldım. Akşam evde kalem kalem pirzolalar pişti, muzlar, elmalar, envai çeşit meyveler sofraya serildi. Vallahi ben o güne kadar muzun tadını bile bilmiyordum, ilk defa o gece yedim muzu! Hem de gece yarısına kadar, durmadan.»
Fatma Girik biraz sonra sete gidecek. Makyajını tazeliyor karşımızda. Veda edip ayrılırken hala geçmişten bahsediyor bize: «Ah, neydi o günler. Keşke bir daha yaşayabilsem o ıstırap, neşe, heyecan dolu günleri...» diyor...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Rol Yapmayı Unutmuşlar

İki yıla yakın süredir gazino sahnelerinden ve film setlerinden uzak kalan Meral Zeren kendisine, çalışma izni vermeyen parasal aşkından koptuktan sonra fiziki bir değişimle ortaya çıktı. Önce assolist olarak sahnelere döneceğinden ardından plak çalışmalarını hızlandıracağından söz eden güzel yıldız birde baktık ki geçtiğimiz günlerde söylediklerinin tersine önce film, setlerine dönüş yapıvermiş. Başrol de olsa pek öyle iddialı bir yapım olamayan filmin setinde Zeren'i gördüğümüzde yanında kendisi gibi setlerden uzak kalan eski bir film yıldızı daha vardı. Fazla kilolarını attığını söylemesine rağmen yine de hayli tombiş sayılan Ayşen Cansev 'den başkası değildi bu yıldız. Filmin erkek oyuncuları ise Yusuf Sezgin ile Salih Kırmızı idi. Yani filmcilerin tabiri ile dördünü biraraya getirseniz ancak işi kurtarır dedirtecek cinsten bir kadro ile çekime başlanmıştı.. Yavuz Film adına çekilen ve yönetmenliğini Yavuz Özışıklar'ın üstlendiği filmin çekim programı her yönüyle güze...

Kartal Tibet'in Hayranlarının Sevgisi

Sinema yıldızlarının oturduğu semtlerin posta müvezzilerine Allah sabırlar versin. Öyle ya, onlar muhakkak ki meslekdaşlarından hem daha çok çalışmakta, hem de daha çok yorulmaktalar. Üstelik sadece her Allahın günü o yıldızın» evine 50 ile 100 arasında değişen mektup taşısalar gene iyi, arada «hayranlardan gelen hediyeler» de var.. Geçenlerde Bebek’e gitmiştik. «Hazır gelmişken bir de Kartal Tibet'e uğrayalım,» deyip Arif Paşa yokuşuna saptık. Ayağımız uğurlu mudur, nedir? Biz girdikten sonra kapı kısa aralarla çalınmaya başladı. Önce Gündüz hanımın ahbapları geldi, peşinden Kanat için ısmarlanan oyuncakları getiren adam ve peşinden mahallenin emektar müvezzii... Kartal Tibet kucağında büyük bir mektup tomarıyla yanımıza geldiği zaman dikatimizi hemen zarfların arasında göze çarpan bir paket çekti. Bir «Kartal Tibet» hayranı tutmuş, okuyup çok beğendiği «Kopuk Takımı» adlı kitaptan bir tane daha alıp hayranı olduğu yıldıza göndermişti. Bu, bizim aklımıza bir konu getirdi: A...

Sema Yardımcı İntikam İçin Assolist Oldu

Gazino sahneleri genç bir assolist daha kazanıyor... Üstelik bu assolist nikah masasından gazino sahnelerine transfer olan 21 yaşında taptaze bir bakire... ŞEY, genç kızlara ibret olacak bir evlilik dramını gün ışığına çıkartırken, adı önümüzdeki günlerde gazino neonlarının tepesine yazılacak Sema Yardımcı’yı da bir filmlik ve fotoromanlık deneyimine rağmen ilk kez tanıyacaksınız... Günlük gazetelerde çok okuduk “Bahtsız gelin” haberlerini. Ama böylesine ilk kez rastladık. Adını fotomodel - manken olarak duyurmaya çalışan bir kız gazino çevrelerinde “Assolist” olarak konuşulurken duyulmamış bir sosyete skandalı ortaya çıktı. Ünlü bir armatör ailesinin denizci oğlu Feyzi Oskay’ın nikah masasında bırakıp kaçtığı Sema Yardımcı’nın intikam uğruna assolist olmaya karar verdiği gazino çevrelerinde günün konusu şimdi. İlk sınavını Maksim Gazinoları’nda vereceği söylenen Sema Yardımcı’yı sahne tuvaletlerini diken ünlü modacı Gürna Çapa’nın yanında bulduk. Önceleri hiç konuşmak istemeyen “...

Zavallı Oya Hep Yatakta

Oya Aydoğan 'ın sinemadaki çizgisi bellidir... Çevirdiği her filmde mutlaka dişiliğini şöyle ya da böyle gösterir ya da göstertirler... İşte, Berhan Şimşek’le birlikte oynadığı son filmi olan “Zavallılar”da da, Oya Aydoğan bir türlü yataktan çıkamadı. Çeşil çeşit zavallılık vardır... İnsan, açlıktan zavallıdır, çaresizlikten zavallıdır, işsizlikten, parasızlıktan, kimsesizlikten zavallıdır... Fakat bizim bilmediğimiz bir başka zavallılık türü daha varmış... Aşk zavallısı... Bunu nerede mi teşhis ettik? Hemen söyleyelim, Oya Aydoğan'ın son çevirdiği filmin setinde... Yapımcı Kemal Dilbaz adına, yönetmen Ümit Efekan tarafından çekilen ve “Zavallılar” ismini taşıyan filmde, Oya Aydoğan, köyden şehre gelip, büyük kentin çarkları arasında kaybolan ve kaderin acımasızlığına karşı koyamayıp, hayalleri yok olan ve sonunda da onun bunun elinde oyuncak olan bir genç kızı canlandırıyor. Bu filmde Oya Aydoğan, yukarıda söylediğimiz gibi tam bir aşk zavallısı... Mekanı ise çoğu ...