Nükhet
kalabalık sinema salonundan çıkarken iki saattir kapalı bir yerde
kalmanın sıkıntısını hissetti içinde. Ama sonra güzel bir
film seyretmenin mutluluğu her şeyi aldı götürdü. Dışarıda
hafiften yağmur yağıyordu. Kıştan kalan bir gün bu bahar
havasını alıp götürmüş, yerini serin, yağmurlu, kapalı bir
güne bırakmıştı.
Caddenin
kalabalığına, otomobillerin oradan oraya koşuşturmalarına
baktı. İçinde milyonlarca insanı barındıran bir şehirde
yaşamdan bir kesit diye düşündü. Sonra düşünceleri o
insanların üzerinde yoğunlaştı... Sevgiyle baktı herbirinin
yüzüne ayrı ayrı.
Yaşam,
insanlar, içinde bulunduğu ortam, her şey güzeldi aslında. Ama
bu bir bakış açısı değil miydi? İnsan nasıl bakarsa öyle
görmez miydi çevresini, öyle algılamaz mıydı çevresindeki
olayları?
Başını
kaydırdı, gökyüzüne baktı. Serin yağmur damlaları yüzüne
damladı, üşüdü, başını eğdi. Sonra bu hareketi caddenin tam
ortasında yaptığını farketti. Kendi kendine güldü.
Önündeki
yol uzundu. Hızlanan yağmurla birlikte adımlarını sıklaştırdı,
varmak istediği yere biran önce ulaşmaya çabaladı.
Karşılıklı
vitrinlerin arasından uzanan daracık yollar, birbiri içine bekan
küçücük, karanlık apartmanlar ve kapılardaki, vitrin camları
önündeki insanlar... Onun her zaman ilgisini çeken görüntülerdi.
Sonra
gözleri saatine gitti. «Zaman ne çabuk geçiyor. Acaba Hasan
gelmiş midir? Ya gelmemişse? Neyse pastanede bekleyecek nasri
olsa...» diye düşündü. Geç kalsa da o denli önemli değildi.
Su yağmurun altında dışarıda bekletseydi üzülürdü.
Nükhet,
Hasan'ı çocukluğundan beri tanırdı. Birlikte büyümüşlerdi.
Onun yaşantısındaki her safhayı bilirdi. İlkokula birlikte
başlamışlardı. Sonra aynı sırayı paylaşmışlardı. Hasan'ın
ailesi kalabalıktı. O altı kardeşin dördüncüsüydü. Ve bu çok
çocuklu ailede anne-babanın ilgileri dağıla dağıla, Hasan'a
küçücük bir parça düşmüştü. Ama Nükhet vardı Hasan'ın
arkadaşı... Nükhet küçücük yüreğinin tüm sevecenliğiyle,
tüm şefkatiyle Hasan'ın yalnızlığına ortak olmayı bilmişti.
Beslenme çantasına koyduğu iki kişilik yiyeceğin, yarısının
hatta daha fazlasının, Hasan'ın payı olduğunu annesi bilmezdi.
Hatta kalemlerinin neden bu kadar çabuk tükendiğini de...
Sonra
liseye gelmişlerdi. Ama o yıl Hasan'ın okuldan ayrılıp ailesine
yardım için çalışması gerekmişti... Ve böylece yıllar
birbirini kovalamıştı. Nükhet ve Hasan dertlerini, sevinçlerini
yaşam tarzlarının onları birbirinden ayırmasına rağmen
paylaşmayı bilmişlerdi.
İşte
böyle güzel bir beraberlikti onlarınki. Nükhet adeta bir anne
gibi sevdiği, şefkat duyduğu Hasan'a yardım elini uzatmaktan
kaçınmazdı. Ya Haşan? O da Nükhet'in onca çocuksu üzüntülerini
saatlerce dinleyip, öğütlerde bulunmaz mıydı?
Camlı
büyük kapıyı iterken Nühhet eski bir dostla uzun süre sonra
karşılaşmanın verdiği mutlulukla dolduğunu hissetti. İşte
köşede oturuyordu Hasan.
Masaların
arasından olabildiğince hızla geçmeye başladı Nükhet. Hasan da
onu görmüştü. Yerinden kalkarken büyük bir içtenlikle
gülüyordu.
«Merhaba»
dedi Nükhet yerine otururken. «Kaç ay oldu görüşmeyeli?»
«Tam
üç ay oldu» diye cevapladı Nükhet'in sorusunu Hasan.
«Zaman
ne kadar çabuk geçiyor. Eee, ne var, ne yok? Anlat bakalım, neler
oldu bu üç ayda?»
Ve
konuşma sürdü gitti. Önlerindeki çayı garsonun kaç kez
değiştirdiğinin farkına dahi varmadı her ikisi de...
Birbirlerine
anlatacakları o kadar çok şeyleri vardı ki. Nükhet'in cümlesini
bitirdiği yerde Hasan sözü alıyor ve ardından o anlatmaya
başlıyordu.
Sonra
zaman geçti, gitti. Kararmaya başlayan hava, tek tek yanmaya
başlayan ışıklar artık ayrılma zamanının geldiğini
bildiriyordu onlara.
Nükhet
yavaş yavaş yerinden kalkmaya başladı.
«Haydi
bakalım» dedi. «Ayrılık zamanı geldi artık. Toparlanalım...»
Sonra
Hasan'ın yüzüne baktı. O anda Nükhet, Hasan'ın gözlerine çöken
bulutların farkına vardı.
«Ne
oluyor sana? Gözlerime yaşlar dolacak neredeyse... Ağlatma beni.
Birkaç ay sonra tekrar görüşürüz» dedi bütün
şakacılığıyla...
Alacakaranlıkla
birlikte işlerinden çıkan insanlar sokakları doldurmuşlardı.
İki genç, Nükhet ve Hasan kalabalık cadde boyunca yürürlerken
eski bir dostla uzun uzun konuşmanın verdiği mutluluğu
hissettiler tüm benliklerinde... Her ikisi de suskunlaşmalardı
aslında...
«Belki
de söylecek bir sözümüz kalmadı da ondandır» diye düşündü
Nükhet.
Sonra
Hasan'a döndü...
«Neden
sustuk?» dedi.
«Bilmem»
diye cevapladı Hasan başını başka bir yöne çevirerek,
Ve
sonra her zamanki köşebaşına geldiklerinde Nükhet elini uzattı:
«Haydi»
dedi, «Allahaısmarladık.»
Aldığı
cevap çok kısaydı...
«Güle
güle...»
«Merhaba
Feriha Teyze» dedi Nükhet içeri girerken. Ve sonra karşısındaki
Hasan'ın annesine her zamanki soruyu yöneltti:
«Hasan
nasıl?»
Feriha
Teyze yaşlı gözlerle baktı genç kıza, «Hasan gitti» dedi
sadece...
«Gitti
mi, nereye?»
Hasan
çalışmak üzere yurt dışına gitmişti...
«Peki,
bana bir haber bırakmadan mı?»
Hayır,
Hasan ona bir haber bırakmamıştı...
Nükhet
bir daha Hasan'ı, o eski dostunu hiç göremedi. Artık
sıkıntılarını ve neşesini paylaşabileceği kimsesi kalmamıştı.
Ve tüm yaşamı boyunca böylesi bir dostu, arkadaşı aradı,
durdu...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)
Yorumlar
Yorum Gönder