Ana içeriğe atla

Türkan Şoray'ın Babası Kızgın

Hatılmayacağınız gibi evvelki hafta çıkan mecmuamızda Türkan Şoray'ın «Allah annemi ıslah etsin» başlıklı bir röportajını yayınlamıştık. Türk sinemasının bir numaralı kadını o röportajında annesinden acı bir dille şikayet ediyor, babası için ise 'asil adam' tabirini kullanıyordu.
Eğer şöyle bir düşünülecek olursa, aşağı yukarı tam sekiz yıldan beri Meliha Şoray'ın Türkan Şoray ile karşılıklı olarak sahnede olduğu, fakat baba Şoray'ın hiç sesinin çıkmadığı görülür. Acaba baba Şoray neden böylesine kalın bir perde arkasında, derin bir sessizlik içindedir?
Bu soru bizim aklımıza haftalardır takılıp kalmıştı. Baba Şoray'ı konuşturmak istiyorduk. Önce çalıştığı yer ile oturduğu evi tesbit ettik. Ancak geçen hafta içinde bir gün baba Şoray kendi ayağı ile SES'in idarehanesine gelmesin mi? Gökte aradığımızı yerde bulmuştuk...
Halit Şoray, tıpkı Türkan Şoray, tıpkı Nazan Şoray. İki kız kardeşin ikisi de «hık» demişler, babalarının burnundan düşmüşler sanki. Kaşları, gözleri, bakışları, gülüşleri, oturuşları tıpkı tıpkı babaları.
Halit Şoray, boylu boslu, kara kalın kaşlı, kara gözlü, yakışıklı bir erkek. Biraz utangaç. Kibar. Onu böyle inceden inceye süzerken ne yalan söyleyelim Türkan Şoray'a hak verdik. Ne konuştuğunu, ne söylediğini, lafının dönüp dolaşıp nereye gideceğim gayet iyi biliyor. Ve, «Efendim rahatsız ettim, özür dilerim. Bugüne kadar hiç bir gazeteye, mecmuaya gitmedim ama... Sizin mecmuanızın ciddiyetini, olayları verişteki gerçekçiliğini bildiğim için geldim. Basından ilk defa bir şey rica ediyorum...» diye kızara - bozara konuşmasından, Halit Şoray'ın Meliha Şoray gibi bu işlerde antrenmanlı olmadığı ilk bakışta anlaşılıyor !
Halit Şoray bir taraftan kahvesini içerken, diğer taraftan da konuşmasına devam ediyor: «Türkan'ın annesi, yani Meliha hanım benim soyadımı kullanamaz. Ayrılalı 10 yıl oluyor. Medeni Kanun hükümlerine göre, kocasından ayrılan bir kadın, genç kızlık soyadını kullanır. Onun, halkın huzuruna 'Meliha Şoray' olarak değil, 'Meliha Sav' olarak çıkması lazım.
«Şoray soyadının şerefli bir geçmişi vardır. Ailem bana 'Bu kadının neden Şoray soyadını kullanmasına müsaade ediyorsun?' diye sitem ediyor. Haklılar. Ağabeyim Emniyet Müdürü. Diğer akrabalarım da isimli, nüfuzlu kimseler. Haklı olarak üzülüyorlar. Eğer Metiha Hanım 'Şoray' soyadını kullanmaya devam ederse, kendisini mahkemeye vereceğim.»
Halit Şoray'ın yüzüne baktıkça gözümüzün önünde Türkan'ın, Nazan'ın bakışları, gülüşleri daha iyi canlanıyor. Hele Nazan'ın ameliyat olmadan önceki burnu. Biz onu bu gözle süzeduralım, o anlatmaya devam ediyor:
- «Kızlarımı çok severim. İkisi de beni sık sık ararlar. Ama samimi söyleyeyim, Nazan, Türkan'a göre daha vefalı. Tabii ne de olsa Nazan çocuk daha. Baba sevgisine, şefkatine Türkan'dan daha çok muhtaç.»
Bir ara soruyoruz. «Meliha Şoray'dan pardon Sav'dan neden ayrıldınız?» Duruyor, düşünüyor, «Geçinemedik,» diyor. «Yıldızlarımız uyuşmadı. Ben az konuşan bir insanım. O ise benim tam tersim. Konuşmayı çok sever.»
    - «Meliha hanımdan ayrıldıktar sonra Türkan ile Nazan'ı siz almak istediniz mi?»
    - «Nasıl alabilirdim. Meliha hanım insana çocuk verir mi?»
    - «Yeni hanımınızdan da çocuklarınız var mı?»
    - «Evet... Allah bağışlarsa iki tane...»
Doğrusu çok talihsiz bir baba Halit Şoray. Büyük kızı, Türkiye'nin en popüler artisti, küçüğü de ona yetişmek yolunda, fakat baba Şoray kızlarını ancak ayda, yılda bir görebiliyor. Ama onları sevdiğini her haliyle de belli ediyor.
İdarehanemizden ayrılırken özür üstüne özür diliyor. «Kusura bakmayın.» diyor. «Rahatsız ettim sizi.»
    - «Peki Meliha Hanım'a başka söyleyeceğiniz var mı?» diyoruz, «hayır» diye cevap veriyor. «Sadece soyadımı kullanmasın o kadar. Ondan başka bir şey istemiyorum. Bir de Nazan'ıme dikkat etsin, göz-kulak olsun. Yeşilçam herkesin malumu. Oraya giren de, çirmeyen de bin pişman. Nazan evladım daha 13, 14 yaşında, çocuk.»...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Şey Dergisi’nin 1984 Tarihli 29. Sayısı

https://www.tozlumagazin.net

Türkan'ın Oyununa Geldim

TÜRKAN'IN OYUNUNA GELDİM Bir yanardağ...Aylardan beri için için kaynayan...Patlamaya pek niyeti olmadığı halde, koşullar sonucu büyük bir gürültüyle patlayan bir yanardağ... Ve şimdi ateş saçan bu yanardağ Cihan Ünal'dan başkası değil...Türkan Şoray'olan aşkı neredeyse şarkılara türkülere konu olacak duruma geldiği halde işin başından beri ortaya Şoray'la birlikte kesin çizgiler koymayan ve “bile bile lades”li sözler olan “belki”leri,”olabili”leri çok güzel bir şekilde vurgulayan Cihan Ünal,içnde yaşadığı koşulların birdenbire yön değiştirmesiyle artık dayanamadı ve patladı.Ve kanımızca tüm kamuoyunu ilgilendiren, kendisinin Türkan Şoray'la olan aşkının getirdiği,zihinlere çöreklenen bir çok soruya ışık tutan şaşırtıcı itiraflarda bulundu...Cihan Ünal'ı aylar sonra itiraflara zorlayan neden kuşkusuz herkesin evlnecekler gözü ile baktığı bir sırada Türkan Şoray, yeni bir oyunuyla Ruçhan Adlı gibi aşk yaşadığı Cihan Ünal'ı terkedilmiş pozisyonuna soku

Vasfi Uçaroğlu ve Kamuran Akkor'un Kızları Oldu

Vasfi Uçaroğlu havalarda uçuyor. Haklı. On beş yıl sonra baba olmanın heyecanını tekrar tattı. İlk kızı Mine bugün 15 yaşında. Kamuran Akkor zor doğum yapmış. Doktorlar bir ara çocuğu sezeryanla almayı düşünmüşler, «Bir daha mı doğum yapmak, Allah göstermesin,» diyor. Biz Güzelbahçe Kliniğine gittiğimiz zaman Vasfi Uçaroğlu Kamuran Akkor'un baş ucuna oturmuş, kolonya ile alnını ovuyor, «Sen bir kere doğurdun, bizi de kapılarda dökuz doğurttun,» diye espri yapıyordu. 3 kilo 600 gram olarak doğan, 53 santim boyundaki Menekşe Uçaroğlu' na kliniğin doktorları da «Aşk bir yalan, Adem'le Havva'dan kalan» şarkısından mülhem olarak Havva adını koymuşlar. Uçaroğlu, «Doktorları kıramadım. Menekşe'nin göbek adı da Havva oldu,» diyor. Kamuran Akkor'un ablası Gönül Akkor , çocuğun doğduğunu öğrenir öğrenmez hemen Amerikan Pazarına koşmuş, trampet çalan bir maymun almış. Vasfi, «Yahu,» diyor, «Bu Gönül'ün de hiç başka işi yok galiba? Menekşe'nin bu oyunc

Kocası Kovuldu Seçil Heper Keyiflendi

Tam bir yıldır İstanbul ile Cannes arası mekik dokuyan Seçil Heper nihayet Büyükada’daki evine kavuştu. Kocası Melih Caculi hala kumar paralarını tahsil edememenin üzüntüsünü yaşarken, Cannes’ten şikayetçi olan Seçil Heper ise çok mutlu ve çocuklar gibi sevinçli... Seçil Heper ile kocası Melih Caculi’nin geçen yıl başlattıkları Cannes seferlerini artık sağır sultan bile duydu. Ne var ki başlangıçta çok iyi görünen bu yurt dışı gezilerini çok seven Seçil Heper, daha işin yarısında sıkılmış, hatta Cannes’te olduğu sıralarda bile yakın dostlarıyla yaptığı uzun telefon konuşmalarında İstanbul’un havasını suyunu çok özlediğinden dem vurmuştu sık sık... Cannes’daki büyük ve lüks otelin kumarhane sorumluluğunu alan Melih Caculi’nin bu işi tam bir yıl devam etti... Sonunda olanlar oldu. Türk işadamlarının Cannes’teki otelde oynadıkları yüksek kumardan dolayı meydana gelen borçlarına Melih Maculi kefil olunca ve bu borçlar da ödenmeyince otel ilgilileri Melin Caculi’nin işine son verdi

Ceyhan Cem'den Büyük İddia

Selçuk Ural'la beraberliğimiz 1966 Aralık ayında başladı. Daha önce de arkadaştık ama, sadece gezip tozuyorduk. Ne o bana, ne ben ona karışırdık. Bir gün bana Bütün erkek arkadaşlarla ilgini keseceksin. Filmleri bırakacaksın... Gazetecilere, artistlere selam vermiyeceksin dedi. Beni apayrı bir insan yapmak istiyordu. "Bunu zaman gösterir" diye teklifini kabul ettim. Bir arkadaşın evinde kalıyorduk. O Batı Kulüp'te çalışıyordu. Maddi vaziyetimiz iyi değildi. Arabasını satması o sıraya rastlar. Sonradan benim yüzümden sattığını söylemiştir ki, bu doğru değildir. Borcunu ödiyemediği ve şıklığa fazla düşkün olduğu için satmıştır. Bir süre sonra çalışmağa Ankara'ya gitti. Para yollıyacağını söylediği halde sözünü tutmadı... Kavgalarımız bir türlü bitmedi. Günün birinde bana evlenme teklif etti. "Birbirimizi tanımıyoruz... Daha ileride" dedim. Kurtuluş’ta bir ev tuttuk.Bütün istediklerimi almağa başladı. Israrla benden çocuk istiyordu."Gözü, duda