Ana içeriğe atla

Cüneyt Arkın "Ringo Kid" Oluyor

Amerika'da, California'ya bağlı Flora Vista kasabasında halkın «Şerif» dediği Ringo Kid adlı bir adam yaşardı. «Uçanı - kaçanı» vuracak kadar nişancı, nişancılığı nispetinde iyi yumruk sallayan güçlü kuvvetli olan Ringo Kid kendi halinde, sakin bir adamdı. Kasabalılar onu, en çok bu halinden dolayı severlerdi. Ringo'nun güzel bir karısı ve hayvanlarından ibaret küçük bir dünyası vardı, mesuttu... Saadeti, kasabaya gelip bankayı soyan çete yüzünden bozuldu ve o sakin, rahat Ringo birden kendini gırtlağına kadar «belanın» içinde buldu...
Ramon ve Tom, Zilli Jack, Pis Co, Billi, Gaddar Nell, Paul'den müteşekkil çete, 30.000 Dolarlık bir banka soygunundan sonra kendilerini takibe başlayan yüzbaşı Corrine kumandasındaki müfrezeden kurtulmak için en yakın çiftliğe sığındılar. Çiftlik, Ringo Kid'in çiftliğiydi ve o anda Ringo'nun genç karısından başka kimse yoktu. Soygun sırasında yaralanan Ramon'un yaralarını saran kadın, bu iyiliğini hayatiyle ödedi. Eve gelip de karısının ölüsüyle karşılaşan Ringo Kid ise onun intikamını almaya andiçti. O günden sonra 7 kişilik Ramona çetesiyle Ringo Kid arasında amansız bir takip başladı.
Sonra, her kovboy filminde olanlar bu «hikaye» de de oldu. Yani cesur, yürekli Ringo Kid, Ramon ve adamlarını tek tek yakalayıp öldürdü; çeteden birinin kız kardeşine aşık olup onunla evlendi ve eski sakin, rahat hayatına döndü.
Bütün bu anlattıklarımızın bir Amerikan filminden alındığını zannetmeyin. Adı «Ringo Kid» olan bu filim Türkiye'de çevrilmektedir. Başrollerinde Cüneyt Arkın (Ringo Kid), Sevda Ferdağ (Elizabeth - 2. karısı), Altan Günbay (Ramon), Peri - Han (Ringo'nun ilk karısı Mary), Cenk Er (Yüzbaşı Corrine), Hüseyin Zan (Zilli Jack), Senih Orkan (Pis Co) oynuyorlar.
Türkiye'de, Amerikan isimleriyle çevrilip tamamlanan ilk kovboy filmi «Ringo Kid»'in seti tam bir alemdi. Rejisör Zafer Davutoğlu, hazırlık yaparken prodüksiyon ilgilileri Ringo Kid'in, hani o uçanı - kaçanı vuran tabancasını ateşlemeye çalışıyorlardı. Yarım saat kadar uğraştıktan sonra nihayet çakaralmaz tabanca ateş alabildi.
Sette herkes tam bir keşmekeş içinde sağa sola koşuşurken Sevda Ferdağ'ın feryadı ile millet donup kaldı.
- «Tameeeer...»
Vinçester tüfekler bir yana, Ringo Kid'in çakaralmaz tabancası kenara bırakıldı. Rollerine alışıp da aralarında «N'aber Pis Co», «İyilik valla Zilli Jack, senden n'aber» diye konuşan artistler sustular. Sevda Ferdağ'ın «Tamer» diye bağırması herkesi Yeşilçam dedikodularına ve yerli filim dünyasına geri getirmişti.
Bereket sonunda iş anlaşıldı. Sevda Ferdağ'ın «Tamer» diye yanına çağırdığı erkeğin soyadı Yiğit değil Güvenç'ti. Tamer Güvenç sette SES'in foto muhabiri olarak bulunuyordu ve Sevda onu yeni bir resmini çektirmek için yanına çağırmıştı.
Bu duraklamadan faydalanıp — Tunç Okan'ın sinemayı bırakmasından sonra tek kalan — sinemamızın «doktoru» Cüneyt Arkın'ın yanına yaklaştık. «Bir Avuç Dolar» (*) adlı İtalyan filmindeki Anthony Steffen 'in kıyafetini andıran şekilde giyinmiş olan Arkın, tabancasına alışmaya çalışıyordu.
- «Hiç kovboy olacağınız aklınıza gelir miydi?»
- «Küçükken kovboy filimlerini çok severdim. Hala da severim ama kovboy olacağım aklıma gelmemişti.» dedi.
O sırada set hazırlandı ve dünyanın ilk «Doktor kovboy'unu» sete çağırdılar. Bu arada prodüktör Muzaffer Aslan daha önce gladyatör ve Tarzan rollerine çıkan ve bu filimde de Kızılderili olma şerefine (!) erişen Çetin Başaran isimli artistin yüzünü koyu kırmızı rujla boyuyordu.
- «Muzaffer Bey, her halde Çetin, yüzü rujla boyanan ilk Kızılderili olacak» deyince Muzaffer Aslan güldü.
- «E, ne yaparsın, teknik ilerledi» dedi.
Zafer Davutoğlu'nun bundan önceki filminde asistanlığını yapan İlhan Aksoy da o gün sette vardı. İhtimal rejisörü ile konuşmaya gelmişti. İlhan Aksoy'un Fikret Hakan'ın «son aşkı» filmin baş kadın oyuncusu Sevda Ferdağ'ın da «en son aşkı» olduğunu bilenler «İster misin, set bir tarafta dursun da, tabancalı yumruklu asıl kovboy filmi burada çevrilsin» diye düşünmekten kendilerini alamadılar, ama iki genç kadın yan yana gelmekten ısrarla kaçındılar. Arada bir, birbirlerine ters ters bakmaktan da geri kalmadılar.
Ringo Kid'in prodüktörü Muzaffer Aslan:
«Sanat değeri taşıyan kovboy fiIimleri çok azdır. Hele son yıllarda ithal edip döviz sarfettiğimiz filimler o kadar basit şeyler ki, sormayın! Biz, yerli kovboy filmi yapmakla, lüzumsuz döviz sarfına engel oluyoruz. Fena mı ediyoruz?» dedi.
Çalışmaları aksatmamak üzere filimcilerin «Sohban'ın Platosu» diye adlandırdıkları Halil Kamil Filim stüdyosunu terk ederken, içerden sesler gelmeye başladı:
- «Elizabeth'in çantası bulundu mu?»
- «Pis Co nerede yahu?»
- «Zilli Jack, California postasına baktın mı?»
- «Gitti, Şef.»
- «Kaçın, Ringe Kid geliyor!...»

Ringo Kid geliyor, pek güzel, pek iyi ama aklımız ne zaman başımıza geliyor, lütfen söyler misiniz?...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...