Ana içeriğe atla

Fatma Girik ve Yılmaz Güney Aynı Filmde

Yılmaz Güney ile Fatma Girik, ilk defa bundan beş ay kadar önce rejisörlüğünü Halit Refiğ’in yapacağı «Bela Çiçeği» isimli bir filimde yan yana geleceklerdi. Nedense bu proje gerçekleşemedi. Sonra bir başka prodüktör, Yımaz Güney'le Fatma Girik'i «Acı» isimli bir filimde oynatmak istedi. Ama o da olmadı... Nihayet çeçen hafta Yılmaz Güney ile Fatma Girik, «Yarın Son Gündür» isimli filmin setinde ilk defa karşı karşıya geldiler ve böylece birçok prodüktörün yapmak istediğini prodüktör - aktör İrfan Atasoy gerçekleştirmiş oldu.
Prodüktörler neden Yılmaz Güney ile Fatma Girik'i ısrarla yan yana oynatmak istiyorlardı? Bu sorunun cevabı basittir: Yeşilçam'da herkesin tereddütsüz kabul ettiği bir gerçek vardır: Nasıl Yılmaz Güney, erkeklerde Türk sinemasının en iyi «oyuncusu» ise, Fatma Girik de kadınlarda «en iyi oyuncu» unvanına sahiptir ve ikisi de Antalya ve Adana Film Festivallerinde kendi dallarında en fazla ödülü kazanarak bu konudaki değerlerini açık ve seçik ortaya koymuşlardır. Bu iki oyuncunun, başka bir deyimle bu iki «ödül şampiyonunun», «ödül toptancısının» aynı filimde bir araya gelmeleri elbette enteresan olacaktı, oldu da!
«Yarın Son Gündür» adlı filmin çekimine Fatih ormanlarında başlandı. Kamera yüksekçe bir yere konmuş; objeotif, kırmızı renkli, üstü açık bir otomobilin ön tarafına içki masası kuran Yılmazda Fatma'ya çevrilmişti .. «Vurguncular» filminde de rejisör olarak imzası bulunan Şerif Gören’in «Motor» komutuyla Yılmazda Fatma bir taraftan yiyip, içmeye, bir taraftan da karşıdaki insan maketine tabancalara ateş etmeye başladılar. Bu sahnenin çekimi bitince «fırsat bu fırsattır» deyip Yılmaz Güney'le yeni filmi hakkında konuşmaya başladık. Gerçi kağıt üzerinde filmin rejisörü Şerif Gören'di ama, «Vurguncular» da olduğu gibi bu filmin de gerçek rejisörü Yılmaz Güney'di; filim buram buram «Made in Yılmaz Güney» kokuyordu. Yılmaz Güney'e bu filim hakkında ne söyleyeceğini sorduk. Yılmaz Güney bir an duraklayınca soruyu biraz açtık:

- «Bu filim 'Umut' gibi iddialı bir filim mi, yoksa sadece para kazanmak için çevrilen bir avantür mü?» dedik. Gülcü... «Önceden konuşmak adetim değildir,» dedi... «He e filim bir bitsin, kararı siz verin...»...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Emel Sayın Ayrılığa Dayanamıyor

Yüksek bir kuleden çevreyi gözlüyorum. Birden kulenin dibinde Selçuk beliriveriyor. Saçlarım öyle uzun ki, aşağıya kadar uzatabiliyorum... Tıpkı, masallarda olduğu gibi, saçlarıma tutunarak tırmanmaya başlıyor. Sonra boşluktan bir el uzanıyor ve saçlarımı tam ortadan kesiveriyor.. Selçuk düşüyor...» Emel Sayın , sık sık buna benzer düşler görüyor ve çığlıklarla uyanıyor... Günler, haftalar, aylar, hatta yıllar, öylesine çabuk gelir geçer ki, çoğu kez hızla geçen bu zaman içinde, kimi zaman aynaların, kimi zaman da takvim yapraklarının karşısında şaşırır kalırız. Ne var ki, zaman, herkes için çabuk geçmez. Hele hele yolları gözlenen bir sevgilinin dönüşü beklenirken, hiç geçmez... İşte, Emel Sayın için de zaman bir türlü geçmiyor. Ünlü sanatçı, zaman içinde zaman yaşıyor. Kimbilir, vatani görevini Konya’da yapmakta olan Selçuk Aslan için de durum aynıdır. Belki de «İbibikler öter ötmez ordayım, vatan borcu biter bitmez ordayım» türküsü dilinde, talim alanlarında koşarken, hep...

Gülşen Bubikoğlu Bilinmeyenlerini Anlattı

Kanlıca otobüs durağından iki yüz metre ilerde, deniz kıyısınıdaki 20 numaralı villada bizi karşılayan Gülsen Bubikoğlu , öfkeyle konuşuyordu: «Hakkımda pek çok söylenti dolaşıyor. Beni 'Dallas'ın Sue Ellen'ına benzetenler var... Güya çok mutsuz bir yaşamım varmış. Evimden dışarıya tek başıma adım atamazmışım. Eşim Türker İnanoğlu ile kavgalı gürültülü bir ilişkimiz varmış... Ve ben düştüğüm bu bunalımdan biraz olsun kurtulabilmek için, tüm sevgimi 3.5 yaşındaki kızım Zeynep'e veriyormuşum. » Villanın bahçesinden uzun uzun denizi seyreden Gülşen Bubikoğlu, daha sonra gülerek konuştu: «Hadi, birlikte alışverişe çıkalım...» Villadan dışarı adım attıktan sonra Gülşen Bubikoğlu da içimizden biri oluvermişti... Manavın, «Abla gözünü seveyim bunlar da seçilir mi!» dediği sebze ve meyveleri, bu sözlere kulağını tıkayarak, büyük bir dikkatle filesine dolduruyordu. Yorulmuştu Bubikoğlu... Kanlıca vapur iskelesinin yanı başındaki çay bahçesinde oturdu ve yoğurt yedi......

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...