Ana içeriğe atla

Figen Say'ı da Ayarttılar

Nişanlandı, ayrıldı, şöyle oldu, böyle oldu derken, sonunda Figen Say da kervana katılıp «şarkıcı» oldu, daha doğrusu eline mikrofon alıp sahneye çıkmak yolunda ilk adımını attı. 1969 yılını 13 filimle kapatan Figen, üç ayını geride bıraktığımız 1970 yılı içinde sadece Tugay Toksöz'le birlikte «Hayatımı Mahveden Kadın» da oynamış. Bugünlerde de Tanju Korel'le bir filim çeviriyormuş. Biz bunu duyar duymaz önce ister istemez şöyle düşündük: Demek Figen Say hatalı hareketleri ile sinemadaki durumunu iyiden iyiye yitirmiş ve şansını bu defa sahnede aramaya çıkmıştı. Lafı hiç eğip bükmeden düşündüğümüzü aynen söyleyince, önce büyük büyük açıldı gözleri Figen Say’ın. Sonra konuşmaya başladı:
- «Haklısınız, ama gerçek sandığınız gibi değil. Yani benim bir sürü hatalı hareketim oldu. Bu yüzden sinemada bir şeyler kaybettim. Çıkabileceğim basamakların ortasına bile gelemeden kalakaldım. Ama hala bir sürü teklif geliyor Yeşilçam’dan. Sahneye çıkışımın bununla direkt ilgisi yok.»
O, sigarasını yaka dursun biz, bu bilmece gibi sözlerin gerisini merak ederek bekliyorduk. Neyse, titrek ışıklı bir kibritin aleviyle yakılan bir sigaradan üstüste iki duman çeken Figen Say konuşmasına şöyle devam etti:
    - «Sinemada direnmek için güçlü olmak lazım. İnanır mısınız, benim şu anda 90 000 liralık ödenmemiş bonom var. Bunlar, bütün kanuni takibat yapıldığı halde ödenmeyen bonolar. Diğer bonoları da katansanız şöyle böyle 200 000 liramı alamadım. O zaman kendi kendime şöyle düşündüm. Parasını aiarrıı- yacak olduktan sonra, sabahın köründe sete gidip de, gece yarılarına kadar uğraşmak niye? Bu yüzden bundan sonra her önüme gelen teklifi kabul etmiyeceğim. Bu arada şarkıcılığı da deni- yeceğim. Şimdi çalışmalara başladım. 2 - 2,5 ay sonra Luna Park veya Maksim’de sahneye çıkıyorum. Sonra, Ankara ve İzmir'e gideceğim.
Figen Say «şarkıcılık» tan hep geçici bir şeymiş gibi bahsediyordu. Kendisine bunu söyleyince güldü:
    - «Şarkıcılık da, sinema artistliği gibi bir meslek» dedi. «Ama nasıl bir şarkıcı sinemayı ikinci planda düşünüyorsa, bir sinema artisti de sahneyi aynı şekilde düşünüyor. Benim kürkçü dükkanım, asıl işim sinema. Nasıl olsa dönüp dolaşıp yine kamera karşısına geleceğim. Daha doğrusu önümüzdeki günlerde 2 filimde oynayıp sonra sahneye çıkacağım. O iş bitince de yine sinema benim işim olacak.»
Sonra Figen Say bize düşüncelerini, yapmak istediklerini uzun uzun anlattı. «Herkes flört ediyor, ben de ediyorum, ama nedense hep benimkiler göze batıyor,» dedi. «Erkeklere inanıyorsam suç mu işliyorum?» diye ilave etti. Sonra «Yıldırım başka. Onu gerçekten sevmiştim, ondan sonra kendimi toplayamadım» şeklinde konuştu ve sonunda röportaj, bu tür röportajların en beylik cümlesiyle noktalandı:
- «Göreceksiniz yakında karşınıza bambaşka bir Figen Say olarak çıkacağım. Sinemada da, sahnede de yepyeni bir Figen Say vardır artık.»

Ne diyelim. İnşallah Figen Say bundan sonra dediğini yapar ve eski mesleğinde de, yenisinde de ilerler. Aksi halde olan sadece kendisine olacak ve Yeşilçam, «Kendine yazık eden şöhretler» defterinin bir sayfasına «Figen Say» ismini yazdıktan sonra defteri kapayacaktır. Aksi halde, yani Figen'in mesleğine yepyeni bir güç ve daha ciddî ölçüler içinde sarılması halinde ise kazanan yine kendisi olacak, bugünkü durumundan çok ileri gidecektir. Sonuçlarıyla ilgili olduğu bir seçimi yaparken dikkatli olması Figen Say için her halde çok faydalıdır...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...