Ana içeriğe atla

Julie Andrews Müzikal Yıldızı Oldu

Rejisör Robert Wise, genç kadını karşısına almış, birlikte çevirecekleri filim hakkında bilgi veriyordu:
- «Gertrude Lawrence rolünü senin oynamanı istiyorum, Julie. Biliyorsun bu kadın, şarkıcılığından ziyade danslarıyle şöhret yapmış bir müzikal oyuncusuydu... Biz de onun hayatını filme alırken Gertrude Lawrence'in bu cephesine önem vermek zorundayız... Filmin sadece basit dans sahnelerinde sen görüneceksin. Diğer sahnelerde dublör kullanmayı düşünüyoruz. O zaman işin de kolaylaşır...»
Julie Andrews'ün kaşları çatılmıştı. «Sound of Music» (Neşeli Günler) filminde beraber çalışmış olduğu rejisöre sitem dolu bakışlarını yöneltti: «Ne demek istiyorsun, ben dans edemez miyim? Bir endişen varsa benim yerime başkasını oynat... Fakat ben Gertrude Lawrence kadar değilse bile, onu aratmayacak kadar dans edebileceğime inanıyorum. İstersen on beş gün bir prova yapalım. Eğer dans sahnelerinde başarı sağlayamazsam rolümden vaz geçerim. Yok beni başarılı bulursan, ücretimi artırırsın... Kabul mü?»
Robert Wise, Julie Andrews'in bu teklifini olumlu karşıladı... İngiliz asıllı genç yıldızın bilmediği işe burnunu sokmayacağından emindi. Genç kadın «Ben dans edebilirim» dediğine göre, gerçekten dans etmesini biliyor olmalıydı...
İngiliz asıllı yıldız Julie Andrews, o gün Robert Wise'ın bürosundan çıkar çıkmaz, yakın arkadaşı ve müstakbel eşi rejisör Blake Edwards'ı aradı ve durumunu ona da anlattı. İkisi baş başa verip olan kurdular. Hollywood'un en ünlü dans öğretmenlerinden birinin Julie'ye ders vermesini temin edeceklerdi. Blake Edwards, on beş gün içinde Julie'nin Robert Wise'ın istediği şekilde dans etmesini öğrenebileceğinden şüpheliydi ama gene de sesini çıkarmadı...
Tecrübe filminin çevrileceği gün, Julie Andrews, sete frakla geldi. Filmin bir sahnesinde uzun kuyruklu resmi elbisesi, silindir şapkası ile dans edip şarkı söylemesi gerekiyordu... Julie de tecrübe filmi için bu sahneyi seçmişti... Işıklar ve kamera hazır olunca Julie şemsiyesini de eline alıp dansa başladı... Bir taraftan da tatlı sesiyle şarkı söylüyordu... Rejisör Robert Wise, Julie'nin en usta dansözlere taş çıkartacak derecede kusursuz hareket ettiğini görünce dayanamayıp filmin çekimini yarıda bıraktırdı ve genç kadını kucakladı... Artık yeni çevireceği filmin başarısından endişelenmesi için de bir sebep kalmamıştı.
Son yılların parlak yıldızı Julie Andrews ile 1898'de Londra'da doğup 1952'de ölen Gertrude Lawrence arasındaki benzerlikler de filmi çevirenleri ümitlendiriyor... Bu benzerlikleri de şöylece sıralayabiliriz:
Gertrude Lawrence on altı yaşındayken babasından dans ve şarkı dersleri almaya başlamıştı. Julie Andrew ise on üç yaşındayken üvey babasıyle şarkı ve dans talimi yapıyordu... İkisi de Bernara Shaw'un «Pygmalion» unda Eliza Doolittle rolünü oynayarak şöhrete ulaşmışlar, ikisinin de şöhreti okyanusları aşmıştı... 1951'de son defa «Anna ve Siyam Kralı» isimli müzikalde oynayan Gertrude Lawrence bir yıl sonra da hayata gözlerini kapamış...
«Star» (Yıldız) isimli filimde Julie Andrews, birçok bakımlardan kendisine benzeyen bu şöhretli sahne sanatçısını canlandırıyor... Genç kadın evde şan çalışması yaptığı gibi, muntazaman dans dersi de alıyor... Yalnız Julie Andrews'ün bir derdi var: Küçük kızı
Emma, nedense annesinin şarkı söylemesinden hiç hoşlanmıyor... Julie, şarkıya başlayınca Emma da annesini susturmak için binbir çareye baş vuruyor. Ama dansa başlayınca Emma'nın yüzü gülüyor. Küçük kız, annesiyle beraber dans etmeye de bayılıyor...
Filmin dans sahnelerinde inanılmayacak derecede büyük başarı gösteren Julie Andrevvs için «Fred Astaire'i gölgede bırakacak» diyenler de var. Yıldızın şarkı söylemekteki ustalığı ise zaten biliniyor... Birçokları «Julie Andrews, Doris Day'den daha güzel şarkı söylüyor» demektedirler. Yıldızın rol kabiliyetinin ise ünlü meslektaşı Audrey Hepburn'un kinden hiç bir zaman aşağı kalmadığı biliniyor...
Julie Andrevvs, Hollywood'a yeni geldiği zamanlar, filim çalışmalarını bitirir bitirmez Londra'ya döneceğini söylüyordu. Fakat arası çok geçmeden Hollywood'un genç rejisörlerinden Blake Edwards ile tanıştıktan sonra onun adını bile anmaktan vazgeçti...

Geçenlerde eşinden ayrılan Blake Edwards'dan sonra Julie Andrews'un da kocasından ayrılıp Bayan Edwards adını alması bekleniyor... Ancak yıldız, son filminin çekiminin bir hayli uzun süreceğini ve filim çalışmalarının yorucu olacağını göz önüne alarak, «Bir yıl daha evlenmeye niyetim yok» demektedir... Gertrude Lawrence'i beyazperdede başarıyle canlandırdıktan sonra kendini düşünmeye fırsat bulabilecek... Filim tamamlanıncaya kadar da Julie Andrews, Gertrude Lawrence'den başkasını düşünmeyecek...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Emel Sayın Ayrılığa Dayanamıyor

Yüksek bir kuleden çevreyi gözlüyorum. Birden kulenin dibinde Selçuk beliriveriyor. Saçlarım öyle uzun ki, aşağıya kadar uzatabiliyorum... Tıpkı, masallarda olduğu gibi, saçlarıma tutunarak tırmanmaya başlıyor. Sonra boşluktan bir el uzanıyor ve saçlarımı tam ortadan kesiveriyor.. Selçuk düşüyor...» Emel Sayın , sık sık buna benzer düşler görüyor ve çığlıklarla uyanıyor... Günler, haftalar, aylar, hatta yıllar, öylesine çabuk gelir geçer ki, çoğu kez hızla geçen bu zaman içinde, kimi zaman aynaların, kimi zaman da takvim yapraklarının karşısında şaşırır kalırız. Ne var ki, zaman, herkes için çabuk geçmez. Hele hele yolları gözlenen bir sevgilinin dönüşü beklenirken, hiç geçmez... İşte, Emel Sayın için de zaman bir türlü geçmiyor. Ünlü sanatçı, zaman içinde zaman yaşıyor. Kimbilir, vatani görevini Konya’da yapmakta olan Selçuk Aslan için de durum aynıdır. Belki de «İbibikler öter ötmez ordayım, vatan borcu biter bitmez ordayım» türküsü dilinde, talim alanlarında koşarken, hep...

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...