Ana içeriğe atla

Lale Belkıs'ın Kısmeti

Arnavutköy'de balkonu deniz üstünde, bahçesi dalgalarla arkadaş bir yalı... Karşımızda, «güzel mi, değil mi?» diye ilk anda karar veremiyeceğiniz uzun boylu, mevzun vücutlu, buram buram Avrupa kokan bir genç kadın... Sigara yakışından, bacak bacak üstüne atışına kadar bütün hareketlerinde «gözle görülür» bir uyuşum var. Genizden gelen kalın bir sesle anlatıyor:
- «Şansım sinemadan açıldı herhalde. Önce hiç beklemediğim bir anda Antalya Festivali'nde ödül kazandım. Sonra birkaç yıl önce oynadığım bir filim Balkan Filmleri Festivali'ne katıldı, konuk sanatçı olarak benim de bu festivale katılmam istendi. Bu bile tesadüf... Türk Sinematek Derneği önce festivale başka filmleri göndermek istemiş. Bu olamayınca durum Bükreş'e yazılmış, orada gelen cevaba uyularak 'Kızılırmak - Karakoyun' la 'Ölüm Tarlası' gönderilmiş. Yalnız son güne kadar pasaport işinin bitip bitmeyeceği belli değildi. Ama dedim ya, tesadüf diye. Son dakikada pürüzler halledildi.»
Sonra Lale Belkıs festivali anlatıyor:
- «Balkan Filmleri Festivali Bükreş yakınlarındaki Mamaia'da yapılıyor. Festivalde derecelendirme diye bir şey yok. Festivalin amacı Balkan ülkeleri arasındaki kültür alışverişini artırmak, ülkeler arası ilişkiyi kuvvetlendirmek.»
Festivalde Lale Belkıs gerçekten çok olumlu bir «hava» yaratmış. Bunu kendisi söylemiyor, ama yanımıza getirdiği zarftan çıkan çeşitli kupürler hep onun resimleriyle, onun hakkında yazılmış sütün sütun yazılarla dopdolu.
Kupürlere, resimlere bakarken gözümüz festival broşürüne ilişiyor. Katılan ülkelerin isimleri (Bulgaristan, Yunanistan, Yugoslavya, Romanya ve Türkiye), bayrakları ve katılan filmler hakkında resimler, bilgiler var bu broşürde. Sayfaları çeviriyoruz. Hayret! Broşürün 20 - 21. sayfalarında «Kızılırmak Karakoyun» ve «Ölüm Tarlası» hakkında bilgi var, buna mukabil 22. ve 23. sayfalara «Ağaçlar Ayakta Ölür» ün resimleri konmuş. Festivalde »kısa filmler» bölümünde de Adnan Benk'le Aziz Albek'in filmleri olumlu yankılar yapmış.
Bu arada filmlerin seyredildiği salonda ve kokteyllerde 5 ülkeden gelen misafirler birbirleriyle tanışmışlar. Yunan rejisörü Petros Lykas «Dört Ülkeden Dört Kadın» adlı filim için Lale Belkıs'a teklif yapmış. Lale Belkıs temmuz sonuna doğru Yunanistan'a gidecek ve o filimde oynayacak. Daha önce Türkiye'de de iki filmi var. Lale Belkıs resim çektirirken Pekcan Koşar'la tiyatrodan, şiirden, edebiyattan, resimden konuşuyoruz. Ve bu «ağır» konuların peşinden hemen klasik «magazin» sorusu geliyor:
- «Pekcan Bey» diyoruz. «Geçen gelişimizde Lale hanım 'ayrılacağız galiba' demişti. Bu konuda son durum nedir?»
Pekcan Koşar, «Beraberiz, şimdilik ayrılmaya niyetimiz yok,» diyor. Biraz sonra yanımıza gelip aynı soruyla karşılaşan Lale Belkıs da bu konuda bir kadın nasıl evet derse öyle yapıyor.

Yani, hafifçe gülerek yere bakıyor...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Emel Sayın Ayrılığa Dayanamıyor

Yüksek bir kuleden çevreyi gözlüyorum. Birden kulenin dibinde Selçuk beliriveriyor. Saçlarım öyle uzun ki, aşağıya kadar uzatabiliyorum... Tıpkı, masallarda olduğu gibi, saçlarıma tutunarak tırmanmaya başlıyor. Sonra boşluktan bir el uzanıyor ve saçlarımı tam ortadan kesiveriyor.. Selçuk düşüyor...» Emel Sayın , sık sık buna benzer düşler görüyor ve çığlıklarla uyanıyor... Günler, haftalar, aylar, hatta yıllar, öylesine çabuk gelir geçer ki, çoğu kez hızla geçen bu zaman içinde, kimi zaman aynaların, kimi zaman da takvim yapraklarının karşısında şaşırır kalırız. Ne var ki, zaman, herkes için çabuk geçmez. Hele hele yolları gözlenen bir sevgilinin dönüşü beklenirken, hiç geçmez... İşte, Emel Sayın için de zaman bir türlü geçmiyor. Ünlü sanatçı, zaman içinde zaman yaşıyor. Kimbilir, vatani görevini Konya’da yapmakta olan Selçuk Aslan için de durum aynıdır. Belki de «İbibikler öter ötmez ordayım, vatan borcu biter bitmez ordayım» türküsü dilinde, talim alanlarında koşarken, hep...

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...