Evet efendimiz. Ben de
bir kız babasıyım artık. Yeşilçam'ın geleneğini bozmadığım
için de pek sevinçliyim bittabi.. Ekrem gibi, Yılmaz gibi, Ayhan,
Fikret ve daha burada isimlerini sayamadığım birçok arkadaş gibi
biz de «evlat» hanemize bir kız dehleyip memnun olduk. Memnun
olmasına olduk ama, arada azıcık da madara olduk. Öyle ya, oğlan
beklediğimizi duymayanınız, bilmeyeniniz kaldı mı? Bu yüzden
doğumdan sonra lohusa odasına gelen bütün dostlarım; tanıdık
tanımadık; gördük görmedik, bütün arkadaşlarım bizi teselli
ettiler;
- «Erkek adamın erkek
damadı olur!» şeklinde züğürt uyutma nakaratı ile bizi
makaraya aldılar. Tabii, biz de o numarayı yutmuş gibi davrandık,
«Tabii, canım... Şüphesiz... Son derece haklısınız Ne demek,
erkek adamın...» gibi laflarla karşılık verdik.
Buyurun bakalım, kız
evladımız oldu iste. Demek bundan böyle benim evimin etrafında da
geceleri, gündüzleri, ikindileri, sabahları, motosikletli, deri
ceketli, hususi arabalı, saçları omuzlarında bir sürü teddy-boy
fink atacak ha.. Vay benim köse ve kısa sakalım. Ayvayı yedin
Öztürk efendi. Afiyet olsun. Evet, durumun vaziyeti böyle işte..
Artık bize de elde silah pencere önünde nöbet tutmak düşüyor.
Neyse, gelsin o yıllar da, o zaman düşünürüz.
Efendim, oğlan çocuk
beklemekte haklıydım ben. Dostlarım 9 aydır beni aldattılar.
«Hamilelik günlerimizde» eve her gelen:
- «A, a, a... Nevin'in
karnı çok sivri. Muhakkak erkek doğuracak. Benim anamın anasının
kayınbiraderinin askerlik arkadaşının karısının teyzesinin
görümcesinin karnı da böyle sivriydi, erkek doğurdu,» yahut da:
- «Öztürk, senin
hatunun yüzü hiç bozulmadı. İşin iş köftehor, garanti, belii
bir şey kardeşim, erkek geliyor,» diyorlardı. Hadi onlar bir
yana. Ekrem bile öyle demişti.
Ben de en normal ve
hızlı bir şekilde hazırlıklarımızı «yakışıklımız» için
yapmıştım, Trenleri, at arabaları, tüfekleri, tabancaları,
erkeklik üzerine ne var, ne yoksa hazır etmiş, bekliyordum.
Doğumdan dört gün önce bir mağazada gördüğüm minyatür
futbol pabuçlarını, boks eldivenlerini biie vitrine süs diye
konmasına rağmen ısrarla çıkarıp satın almış ve hazin bir
mangıraj ödemiştim. Hayal de kuruyordum. Ben sünnet olurken çok
bağırmıştım. Bu yüzden oğlumun sünnetini hemen yaptıracak,
böylece onun ilkokula başladığı gün arkadaşları arasında
mümtaz bir mevkide olmasını sağlayacaktım. Oğlum yürümeye
başladığından itibaren kızı olan eşi dostu katiyen eve
sokmayacaktım. Ne olur ne olmaz, su uyur, düşman uyumaz, ak akçe
kara gün içindir ve belki evcilik oyunları başımıza ayıklanacak
epey pirinç taşı çıkarır. İyisi mi?...
Peki, mangıraj durumu,
harçlık vaziyetleri ne olacaktı oğlumun? Babam beni 12
yaşındayken Giresun'da «Yarımbıyık» iarın bakkal dükkanına
çırak olarak verir, yaz aylarını fitil fitil burnumdan getirme
konusunda son derece muvaffak olurdu. Parayla değil, sırayla. Bizim
çocuğa ben de aynı raconu kesecektim. Okuma meselesi beni fazla
ilgi enteresesi etmiyordu. «Ya okumazsa?» dedim mi, «Aman canım
ben okudum mu?» diye cevap veriyordum. Gene baba Öztürk konuşuyor,
«Peki, ya iş, ya meslek,» diyordu. O da iş miydi yani?... Bizim
Sırrı Gültekin’e hazin ve içli bir nameyi okunaklı bir yazıyla
yazdım mı, o iş de tamamdı: «Bu inek bizim inektir. İneğe bak,
maldan anla. Aman Sırrı, kolla... İmza: Molla». E, Sırrı da
insan evladı, yapardı bir şeyler.
Ama şimdi kız babası
olduğum için son derece hudutsuz bir şekilde ve zevkten dört köşe
bir halde memnunum yani, affedersiniz. Yok beyim, olmaz böyle nane
yemek. Zati bi defa bizim ev iki serseriyi kaldırmaz. Bu yaştan
sonra işim yok da yakışıklı zıpırla mı uğraşacağım.
Alırım gül gibi SEREN kızımı yanıma. «Otur,» dersin oturtr,
«Kalk,» dersin kalkar... Kavalyesi için gerekli şartları bile
hazırladım. Seren'i tavlamaya kalkan biri evvel emirde «kelaj»
olacak. İç güveyisi olabilecek kabiliyette bulunacak. Tavla bilip
pişti oynayacak ve kağıt çalmak gibi asil bir alışkanlığı
varsa, bunu kat'iyyen saygıdeğer kayınpederine çaktırmayacak.
Bizim kızın tipi bana
çok benziyor (Ben de bir zevkleniyorum ki sormayın). Ama zekası
inşallah bize çekmez. Beyin tesekkülatı bakımından az biraz
anasına çekerse vaziyeti kurtarır. Haa, bir de saç bakımından
bana benzeyip «Kelaj ve masum bir bakire» olmaz inşallah... O
konuda da annesine çekmesini ve süpürge gibi saçlara sahip
olmasını emirle karışık diler, gözlerinizden öperim...
Şaka bir yana kızım
için, Seren’im için her şeyimi feda edebilirim... Ömrümce
kazanıp biriktirdiklerimi, biriktirebileceklerimi, malımı,
mülkümü, hatta hayatımı bile... Bundan sonraki bütün
çalışmalarım, ona «kuru bir baba şöhreti» bırakmamak için
olacak... Kolay mı ben babayım artık...
O halde bana gülerek
ölmek düşer...
Mutluyum, hem de
Allahına kadar..(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)
https://www.tozlumagazin.net/
https://www.tozlumagazin.net/
Yorumlar
Yorum Gönder