Ana içeriğe atla

Semiramis Pekkan Başrol İstiyor

Türk sineması tıpkı bir yarış pistine benzer. Yeşilçam adı verilen bir dapdaracık pistte, sayıları iki elin parmakları kadar olan kadınlar ve erkekler birbirleriyle yarışır dururlar. Birinci gelebilmek için de her şeyi, ama her şeyi göze alırlar...
Bu yarışa katılmayan, geldiği noktayı benimseyip kalanlar da yek değildir. Hatta sayıları da bir hayli fazladır. Mesela, Süleyman Turan, Devlet Devrim, Turgut Ozatay, Neriman Koksal ve daha birçok isim, şimdiye kadar birincilik yarışına katılmaya heves bile etmemişlerdir.
SES mecmualarını okuyanlar şu bir iki ay içinde, yerli sinemada kazan kaldırıp birincilik yarışına katılacaklarını ilan eden yerli sinema artistlerini hatırlayacaklardır. Bu işin öncülüğünü Nilüfer Koçyiğit yapmış, Tunç Oral ve Funda Postacı da onu takip etmişlerdi. Şimdi bunlara bir yenisi daha eklendi: Semiramis Pekkan.
Ablasının ismi ve karıştığı aşk maceralarıyle, Türk sinemasında adından en çok bahsettiren kadınlardan biri olan Semiramis Pekkan'la evinde konuşmaya gittiğimiz zaman bize ilk söylediği söz «Bundan sonra ben de başa güreşeceğim...» oldu.
- «Hayrola,» dedik, «şimdi de güreşe mi başladın?...»
Güldü. «Eh,» diye cevap verdi. «Bu da bir nevi güreş sayılır. İsimlerini filim afişlerinin en üstüne kocaman kocaman harflerle yazdıranlarla güreşeceğim. Hem benim onlardan ne eksiğim var?»
Sinemaya bundan dört yıl önce geçtiğini. Yılmaz Güney'le «At Hırsızı» nda, Ayhan Işık'la «Krallar Ölmez» de, İzzet Günay'la «Düşman Aşıklar» da ve Kartal Tibet'le «Kurşun Yağmuru» nda «bir numaralı kadın» olarak oynadığını söyledikten sonra başladı içini dökmeye:
- «Yerli filimciliğin bu en kritik devresinde, 'Ben de başa güreşiyorum' demek, biraz cesaret işi. Ama, ben her şeyi göze aldım.» Sigarasının dumanlarını eliyle dağıtarak, konuşmasına devam etti:
- «Hiç bir zaman gururlu, olduğumdan fazla gözükmek isteyen bir insan değilim. Daima ulaşabileceğim şeyleri istemişimdir. Fazla hayalci bir insan da değilim üstelik. Hakkım olan şeyleri almak, onlara ulaşmak için mücadele ettim, ediyorum da. Yılmadan da bu mücadelemi sürdürmek niyetindeyim.»
Semiramis Pekkan konuştukça coşuyor, coştukça da konuşuyordu. Yanakları al al olmuştu. Oturduğu koltukta doğrulup dizlerinden bir karış yukarıda kalan eteğini çekiştirdikten sonra, sol bacağını altına aldı. «Böyle daha rahat oturuyorum da» dedi.
Bu sırada telefonun tiz sesi duyuldu: «Ay! Bıktım şu telefondan bugün. Durmadan çaldı,» diyerek telefona koştu. «Evet» kelimesinin çok geçtiği bu konuşmasını bitirdikten sonra: «Bakın şimdi aklıma geldi» diyerek, yeniden anlatmaya başladı:

- «Herkes, son filimlerimin çok başarılı olduğunu söylüyor. Cicili bicili laflara karnım tok. Gerçekten, çevirdiğim filimlerin bazıları çok iyi, bazıları da şöyle, böyle... Gece gündüz demeden setlerden yorgun argın döndükten sonra bile, aynaların karşısına geçip rolüme çalışıyorum. Bu daima daha iyiye, güzele gitmek, varmak için... Sonra benim, ikinci kadınken, 'Birinci olacağım' diyerek, bir çıkış yapan Sevda Ferdağ'dan ne eksiğim var. Bunu, onu kıskandığım için değil, hatta takdir ettiğim için söylüyorum. Mutlaka adımı afişlerin en üstüne yazdıracağım ve bunu başaracağım da!» Semiramis Pekkan, son sözlerini tıpkı bir kumandan edasıyle söylemişti. Bakalım girdiği savaştan galip çıkabilecek miydi?..(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb

Zafir Seba Bir Yuvarlakla Ayıbını Kapatacak

“ Bugüne değin hep çıplaktım, zaten şöhretimi de soyunmama borçluyum. Ama bu ne zamana kadar sürer, orası meçhul. İşte ben de bu meçhulün kurbanı olmamak ve sahnelerde kalıcı olabilmek için yepyeni bir karar aldım. Yapacağım uzunçalarla sadece çıplak olmadığımı, sanatçılık yönümün de bulunduğunu kanıtlayacağım. Tüm şöhretimin yarattığı çıplaklık imajını bu uzunçalarla başka yönlere çekeceğim gibi ayıbımı da böylece bir yuvarlak plakla kapatmış olacağım.” Evet, yakında dolduracağı bir uzunçalarla geçmişine bir anlamda set çekeceğini açıklayan Zafir Seba söylüyor bu sözleri. Hani şu gerek sahnede, gerekse fotoğraflarında daima çıplak olarak görülen ve bu nedenle de normal bir giysi ile görsek “Aaa bu o mu acaba?” diyeceğimiz çıplak şarkıcı. Çünkü kendisi şimdiye kadar dikkatleri üstüne vücudunu hiç çekinmeksizin sereserpe gözler önüne sererek çekmiş, halen de öyle sürdürmekte. Ama bundan böyle çıplaklığın uzun ömürlü olamayacağını, bir yandan yaşının geçtiğini, bir yandan da soyunma

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi

Şu Güzelliğin Fakında Değiller

Aşırı kilolarını attıktan sonra büyük bir umutla sinemaya yeniden dönüş yapan Ayşen Cansev ancak iki film çevirebildi. Bu duruma en çok üzülen de annesi Neriman Cansev... Kızının her şeyiyle yakından ilgilenen annesi, Ayşen Cansev ’in güzelliğini kimsenin görmemesinden bakın nasıl dert yanıyor. Toplumda ya da etrafınızdaki tanıdık kişilerde çok sık rastlamışsınızdır anne ve babaların çocukları ile övündüklerine... Örneğin başarılı bir erkek evlada sahip olan bir baba “Tıpkı benim gençliğim, ya da aynen benim gibi” sözcüklerini kullanırken, kendisine pay çıkarmada geri kalmaz. Bu arada anneler de kızlarını yere göğe koymazlar... Bir de kızlarını sadece mahalle ve yakınlan değil de, bir çok kişi tanıyorsa, annelerin övünme biçimi daha değişik şekillerde olur. Ne de olsa ünlü kız anasıdırlar... Ünlü derken sanatçıları kastediyoruz... Yıllar yılı kızlarının yanında analarını gördük ve gördünüz. Bunlar kızlarının her şeyiyle yakından ilgilendikleri gibi onun giyeceği kilota kadar ke

Nükhet Duru'nun Çıplaklığı Başına Dert Oldu

ARTIK Nükhet Duru gecede 3-4 yerde sahneye çıkan bir uvertürdür. Repertuvarına daha bir dikkat eder; saçına, giyimine, hareketlerine daha bir özen göstermeye gayret eder. Bu arada Yeşilçam'dan da film teklifleri gelmektedir. Ve yıl 1970'tir. Ayhan Işık, Bahar Erdeniz ve Yusuf Sezgin 'in başrolleri paylaşacakları bir filmin hazırlıkları yapılmakta ve bu filme bir kadın oyuncu aranmaktadır. Ve Nükhet Duru adında karar verir yapımcılar. O günleri de şöyle anlatır Duru: «Bir gün çalıştığım gazinonun kulisine bir prodüksiyon amiri geldi. 'Nükhet Hanım hikaye tam size göre, Ayhan Işık'la oynayacaksınız' dedi. «Ben 'Oynayamam, imkanı yok' dedim. Adam 'Neden?' diye sordu. «'Zaten gecede üç dört yerde sahneye çıkıyorum. Gündüzleri de uyuyorum filmi ne zaman çekeceğiz. Film çekmeye zamanım mı var?' dedim. «'Biz çekim saatlerini sizin boş saatlerinize göre ayarlarız' dedi adam. «Sonra çekimler başladı. Ben ne filmin adını b