Tarabya
Otelinin üst katındaki kocaman camlı pencerelere dayanmış,
Boğaziçi'ni seyrediyordu. Aslında karşısındaki harikulade
manzarayı görmüyor, hayal alemindeydi. Bir gece önce geç vakit
eve gelmiş; 23 yaşındaki güzel eşini yatakta bulmuştu. «Anne
olmanın zamanı geldi galiba?» diye düşündü. Genç kadını
uyandırmadı.
Sabah
erkenden gürültüyle kalktı. Saat 6 olmuştu. Kapıdaki otomobilin
klakson seslerini durdurmak için balkona çıktı: «Geliyorum»
diye seslendi. Filim çevireceği yere götürmek için almaya
gelmişlerdi. Firmanın temsilcisi Emel Hanım, yukarı çıkmıştı.
Bir çay ikram etmek istedi. Tam bu sırada genç eşi Ayla Vargın:
-
«Sancım var!» diye kısık sesle konuştu. Kuzey'den önce Emel
Hanım, kadın olmanın verdiği yardım duygusuyle öne atıldı:
-
«Hemen hastaneye kaldıralım» dedi. Kuzey de telaş içinde Ayla
Vargın’ın annesine koştu. Biraz sonra kayınvalides Sabahat
Oranlı ile geldi:
-
«Ben, filim setine gidiyorum, telefonla sizi ararım» dedi. Uç
kadın, bir otomobille Amerikan Hastanesine gittikleri zaman saat 7
olmuştu. Kuzey Vargın da Tarabya Oteline filim çevirmeye gitmişti,
işte, şimdi biraz vakit bulmuş, sinirlerini yatıştırmak için
sigarasını yakmıştı. Şatondaki telefon -acı acı- çaldı.
Heyecanla aldı:
-
«Kuzey Vargın mı? Evladım, aslan gibi bir oğlun oldu. İzin
alabilirsen gel, gör.» diyordu kayınvalidesi.
Hemen
rejisör, izin, otomobil, Trabya, Nişantaşı... derken kendini
Ayla'nın yattığı odada buldu:
-
«Nerede oğlum?» diye sordu ve karısını yanaklarından öptü.
Ona bir cam arkasından gösterdikleri oğlunu kucağına alıp SES
objektifine hayatının en mutlu tebessümüyle baktı:
-
«Ben de. Ayla da erkek istiyorduk. Adını bile hazırlamıştık:
«Tayfun...» Fırtına gibi bir oğlum olsun...
Benden
güçlü, benden mutlu...»
Böylece, 16 kasım
perşembe günü saat 11.50'de, 51 santim boyu ve 3 kilo 320 gram
olarak yeryüzüne ayak basan Tayfun Vargın, 25 yaşındaki
babasının ilk çocuğu oluyordu...(diğer haberler için aşağıdaki
linke tıklayın)
Yorumlar
Yorum Gönder