Ana içeriğe atla

Mia Farrow'un İkizleri

- «Evlenmek mi? Hıhl. Bu zamanda bir erkeğe bağlanmak da ne demek oluyormuş? Artık kadınlar evlenip çoluk çocuğa karışarak hayatlarını körletmenin manasızlığını anladılar. Hele sinemada şöhret yapmak isteyen genç kızların evlenmelerinden daha büyük bir hata olamaz.»
Frank Sinatra’nın eski eşi Mia Farrow, bundan altı ay önce evlilik hakkındaki düşüncelerini, gazete ve dergi aracılığı ile, bütün dünyaya bu şekilde açıklamıştı. Genç kadının bu düşüncelerinden kolay kolay vaz geçeceğine de hiç kimse ihtimal vermiyordu. Fakat 26 şubat 1970 gecesi dörder dakika arayla dünyaya getirdiği ikiz oğlan çocuklar Mia’nın dünyasını ve düşüncelerini allak bullak etmeye yetti. Genç kadın hastanede çocuklarının birini bırakıp öbürünü kucağına alıyor, yeni doğan çocuklarına bir türlü doyamıyordu. Hastanede gazetecilere beyanat verirken her şeye rağmen çocuklarının babası Andre Previn ile evlenmesinin söz konusu olmadığını belirtti. Zaten Andre Previn evliydi, ve karısı da boşanma konusunda genç adama binbir zorluk çıkarmaktan yılmıyordu.
Mia Farrow, ikiz çocuklarıyle birlikte evine döndükten sonra, genç kadının çocuklarını bir dadıya emanet edip, eski hayatını sürdürmeye koyulacağı sanılıyordu. Mia’yı yakından tanıyanlar onun bu doğum hikayesiyle uzun bir süre gece hayatından uzak kaldığını ve bunun acısını çıkarmak için eskisinden daha da hızlı yaşamak isteyeceğini umuyorlardı. Fakat durum hiç de tahmin edildiği gibi olmad. Bir kere Mia Farrovv için artık gece hayatı diye bir şey kalmamıştı. Genç kadın evdeki dadıya bir türlü çocuklarını emanet edemiyor, sabahlara kadar yanlarından ayrılmıyordu. Andre Previn de çocuklarını gördükten sonra, karısını boşanmaya ikna etmek için her türlü fedakarlığı yapmaya karar vermişti. Bir akşam Mia ile her şeyi uzun uzun konuştular. Mia da, artık iki çocuk annesi bir genç kadının eskisi gibi avere yaşayamayacağını anlamıştı. Hem zaten Mia bu hayattan da bıktığını hissediyordu. Evlenip çocuklarıyle birlikte sakin bir hayat sürmek, ona Hollywood’un hareketli yaşantısından daha cazip gelmeye başlamıştı. Hatta gerekirse çocuklarının uğruna mesleğini bile seve seve feda edebileceğini anlamaya başlamıştı.

Şimdi sinema meraklıları, Andre Previn ile Mia Farrow'un resmen evlenecekleri, günü, heyecanla bekliyorlar, «Bu mutlu gün, ikizlerin bir babaya kavuşacakları gün uzak değil,» diyorlar.. Hani böyle düşünmekte haksız da değiller.. Zira Mia Farrow’un evlilik hakkındaki düşünceleri ikizlerin doğuşu ile değişti ve Andre Previn de karısından ayrıldı...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...