Yenikapı'daki
bir gazinonun kulisi... Daracık bir koridorun sol tarafına yanyana
sıralanmış odalardan birindeyiz.
-
«Şimdi de huzurlarınızda Türkiye'nin tek şovmeni Öztürk
Serengil.»
Alkış
sesleri bulunduğum yere kadar geliyor. Öztürk programına
başlıyor, ben de kaldığım yerden düşünmeye...
Bazıları
Nevin Serengil'i takdir edip Öztürk Serengil'e gıpta ediyorlardı.
Gerçekten, onların söylediklerine göre hiçbir kadın erkeğini
bu derece güçlü ve sürekli şekilde desteklemezdi. Neydi aile?
İki insanın iyi günde de, kötü günde de beraber, yanyana olması
değil mi? işte, Serengil ailesi bunun canlı örneğiydi.
Bir
kısım insanlarsa bunun tam tersini düşünüyorlardı. Öztürk'ün
başarılarında muhakkak Nevin hanımın da payı vardı, ama Öztürk
kendi hayatını hiç, ama hiç yaşayamıyordu ki...
O
sırada alkışlar yükseldi... Birkaç saniye sonra Öztürk ter
içinde odaya girdi. Tam şapkasını çıkarırken alkış
seslerinin dinmeyeceğini anlayıp, tekrar sahneye döndü.
Öztürk
«umumi arzu üzerine» programının ikinci kısmına başlayınca
ben yine düşüncelere daldım. Her ev gibi Öztürk'ün evinde de
arada sırada münakaşalar oluyordu, ama içlerinden «Yaşamak Ne
Güzel Şey» filmi çevrilirken çıkan ve Öztürk'ün iki gün
otelde kal
masına
yol açan olayı ayırırsak, bunların hiç biri aileyi sarsacak
biçimde değildi. Ama son günlerde ikisinin arasındaki
anlaşmazlığın devamlı hal aldığına, boşanmalarının gün
meselesi olduğuna dair ısrarlı haberler duyuluyordu. İşin
gerçeğini anlamak için gelmiş Öztürk'ü beklemeye
başlamıştık...
Öztürk
geldi sonunda... Yağmur altında kalmış gibi terliydi... Alkışlar
hala odamıza kadar geliyordu. Oturup bir sigara yaktı. Hemen
konuşmaya başladık. Ona son günlerde duyduklarımı söyledim.
Lafı eğip bükmeden konuştu:
-
«Anlaşamadığımız, huzursuz olduğumuz doğru... Belki bir
boşanma olabilir.»
Sonra
öztürk durumu kendine göre eleştirdi. Sözlerinde Nevin Serengil
için son derece saygılı ve kibar bir dil kullanıyor, arada bir,
«Nevin gerçekten iyi insandır», «Hanımefendidir» gibi sözler
söylüyordu. Öztürk'e göre anlaşmazlığın nedeni ikisinin
arasındaki yapı farkıydı. Öztürk’ün ayakkabı giymek gibi
bile değil, nefes almak gibi bazı hobileri, bazı alışkanlıkları
vardı. Örneğin okey oynamayı seviyordu, Yeşilçam'a çıkıp
eski arkadaşlarıyla konuşmayı seviyordu. Nevin Serengil'se
bunları hoş karşılamıyordu. Üstelik kocasının 'devamlı
olarak kendini aldattığı vehmi içindeydi.' Yıllardan beri ya
Öztürk kendi alışkanlıklarından bir süre için feragat
ediyordu, ya da Nevin Serengil kocasının hareketlerini hoşgörmek
için kendini zorluyordu. Ama bu iki halde de asap bozukluğu
dinmiyor, asap bozukluğu kırıcı münakaşalara yol açıyor, evin
içinde tat-tuz kalmıyordu. Durum böyle gelmiş ve bugüne kadar
her yerde birlikte görünen çifti, «boşanma» nın tek çare
olarak düşünülebileceği dar boğaza sıkıştırmıştı.
O
gün Öztürk bu konuda fazla konuşmadı. 'Boşanma'yı bir «belki
»nin ardında bir «ihtimal» olarak söyledi. Görünürde, ayrılık
ihtimali % 20 idi.
Fakat
Serengillerin gerçek dostları durmayarak her şeye rağmen mutlu
bir düzen içinde yaşayan karı-kocayı barıştırdılar. Bu
barışmada Nevin Serengil'in iki aylık hamile oluşunun büyük
rolü vardı. Nevin Serengil doktorundan anne olacağını öğrenince
dargınlığı falan her şeyi unuturak, «Öztürk'cüğüm müjde,
müjde!» demişti. «Baba oluyorsun. Yavrumuz var. Ben de anne
oluyorum.» Ve hemen o gece Nevin Serengil yanında müşterek bir
dostları olduğu halde kocasının çalıştığı Bebek Belediye
Gazinosuna gelmiş, barışmışlardı.
Böylece
Seregil’lerin üzerindeki kara kara bulutlar dağılmış oluyordu.
Yedi ay sonra bir de yavruları doğacağına göre, Öztürk ile
bugün her şeyini borçlu olduğu eşi bir daha kolay kolay
darılmazlar, ayrılmazlardı herhalde?»...(diğer haberler için
aşağıdaki linke tıklayın)
Yorumlar
Yorum Gönder