Karşımızda
bacak bacak üzerine atıp «Filimciler kıymetimi bilmiyorlar ki
şekerim» diyen Ajda Pekkan, müziği ve şarkıcılığı iyiden
iyiye benimsemiş. Eskiden her cümlesi sinemayla başlar, onunla
noktalanırdı. O Ajda gitmiş, yerine her şeyini müziğe bağlamış
bir genç kadın gelmiş. Spotlar, kameralar gerilerde, bitmeyen bir
türkünün nağmeleri gibi kalmış. Repertuvarından, anlaştığı
plak şirketlerinden ve sahnede yapmayı düşündüğü
yeniliklerden bahsederken sinemaya hiç dokunmuyor. O konuya ancak
sorulunca giriyor.
-
«Tabii fiyatım arttı şekerim, hiç artmaz mı?»
-
«Peki, şimdi filim başına ne alıyorsunuz?» sorusunu cevapsız
bıraktığı için bahsettiği artışın ne kadar olduğunu
anlayamıyoruz. Biraz sonra dolaylı bir yoldan tekrar aynı konuya
dönüyoruz, Bu defa:
-
«Eskiden filim başına 15 - 20 bin lira alıyordum.» diyor.
Sahnedeki kazancını ise atom bilginlerinin sırrıymışçasına
saklıyor.
Oturduğu
yer, motelin yüzme havuzunun hemen kenarı... Biz şakır şakır
ter dökerken birtakım gençler suya dalıp dalıp çıkıyorlar.
Aralarında esmer, uzun boylu, yakışıklı bir gençle dikkatimizi
çekecek kadar bakışıyorlar. Aynı motelde kalan birisinden
öğrendiğimize göre bakıştığı o genç, Ajda'nın listesine
Durul'dan sonra dahil olan son isim... Son isim diyoruz, çünkü
Durul'la Demir arasında — O Adanalı gencin adı Demir'miş —
bir, iki isimden daha bahsediliyor.
Önümüzden
Gülsün Kamu el sallayarak geçiyor. Ajda ona aynı şekilde selam
veriyor.
-
«Demek barıştıktan sonra dostluğunuz devam ediyor.» diyoruz.
Vakit
kazanmak için önce önündeki sigara paketinden bir «kokulu
sigara» alıyor, yavaş hareketlerle çaktığı çakmağın alevine
tutuyor. Sigarasından derin bir nefes aldıktan sonra hayretle
kaşlarım kaldırıyor:
- «Ben Gülsün’ü
çok severim. Evet, eskiden bir ara aramız açılır gibi oldu, ama
buna ne onun kabahati, ne benimki sebep oldu. Ah, o aradakiler yok
mu? O, ortalığı karıştıran fesatçılar. Aslında Gülsün çok
iyi, çok cici kızdır.»
Hafif
bir rüzgar başlıyor. Saçlarını eliyle toplayıp havuzdan tarafa
kaçamak nazarlar atıyor...
-
«Sinemayı bıraktınız mı?» diyoruz.
-
«Bırakmadım, ama bırakmış gibi bir şeyim. Bundan sonra ancak
keyfim için oynarım» diyor. «Keyfim için» in üstüne basıyor.
Elleri
devamlı meşgul. Kah sigara içiyor, kah sağdan, soldan geçenlere
selam dağıtıyor... Arada saçlarını topluyor ama, elleri en çok
etekleriyle meşgul... Oldum olası akıl erdiremediğimiz bir
davranış Ajda'nınki. Hem mini - eteğin en «miniciğini» giyer,
hem de otururken eteğini aşağıya çekiştirip durur.
Ajda
Pekkan bugünkü durumundan pek memnun değil. Maddi sıkıntılar,
sinema piyasasının düzensiz çalışma temposu gerilerde kalmış.
Ama bu defa vaktin bolluğu Ajda'yı psikolojik dertlerin içine
atmış. Flörtler, sahne provaları, ışıkları kararmış sahneye
(Zeki Müren örneği) şarkı söyleyerek çıkmalar, alkışlar iyi
de, eksik olan bir şey var Ajda'mn hayatında. Güpegündüz Yeniköy
caddelerinde küçücük bikinilerle dolaşmak da bu eksikliğin bir
«deşarjı» olsa gerek... Hani, «Ben kimseden çekinmem, canım
nerede ne isterse onu yaparım» der gibilerden...
Adı
önce bir orkestranın «müptedi» şantözü olarak duyulmuştu.
Sonra İlham Gencer'le çalıştı ve ismini biraz daha yaygın bir
hale getirdi. Oradan Ses mecmuası aracılığı ile atladığı
sinema, onu bir şöhret yaptı. Son merhalesi olan sahne, şöhretin
yanına istediği bol parayı getirdi.
Ya
daha öncesi... Annesiyle babası daha o küçücük bir kızken
ayrılmışlardı. Çocukluğundan itibaren normal bir aile hayatının
özlemini çekmiş ve kendi bilse de bilmese de, şuur altında daima
bunun eksikliğini duymuştu. Kendi durumunda olan çok artistin
tersine flörtün de «devamlısını» bulamamış, daima «daldan
dala» uçan bir kelebek gibi flört değiştirmişti.
Ajda Pekkan aslında
yalnız, yapayalnız bir kadındır. Umumi yerlerde attığı şuh
kahkahalar hep vitrindeki mallar gibi göstermeliktir. Üzgün ve
mahzun bir genç kadındır o. Ve yalnız kaldığı geceler
yorganını başına çekip için için ağladığına yemin
edenlerin başı ağrımaz...(diğer haberler için aşağıdaki
linke tıklayın)
Yorumlar
Yorum Gönder