Şehrin
ışıkları yavaş yavaş yanmaya başlıyordu artık. Koca kente
akşam çökmüştü. Bu soğuk ve yağışlı kış akşamında
işinden çıkıp da evlerine yetişmek için oradan oraya koşuşan
insanlar, alabildiğine dolu otobüsler, yoğun trafik, gürültü
her yanı doldurmuştu.
Fergül
arabasının camından dışarı baktı. Yavaş yavaş yağan yağmur
altında grileşen ve gittikçe koyulaşan İstanbul ona her
zamankinden daha hüzünlü, daha yorgun gibi göründü. Belki de şu
anda kenti ve kendini özdeşleştirmişti. Çünkü kendi de yorgun
ve hüzünlüydü. Kıyafetine baktı. Kendi de griler giyinmişti.
Oysa giyimde genellikle canlı renkleri tercih ederdi.
Sıkıntıyla
radyoyu açtı. Çalan müzik onu mutlu kılmadı, düşüncelerinde
uzaklaştırmadı. Tekrar kapattı.
Aşağı
yukarı bir aydır böyleydi. Tanıdıkları, alışmış oldukları
neşesinin, canlılığının neden artık kalmadığını
soruyorlardı ona. Genç kadın sıkıntısını bir türlü
açıklayamıyordu. Daha doğrusu açıklamak istemiyordu. Aslında
konuşsa, derdini dökse belki de ferahlardı. Ama yapamıyordu işte.
Gururuna yedirip kimseye başından geçen o olaydan söz edemiyordu.
Kısaca aldatılmışlığını bir türlü açıklayamıyordu.
Yapabildiği tek şey uzun uzun düşünmek oluyordu. Düşüncelerdense
istediği halde kendini bir türlü soyutlayamıyordu.
Ferhat'la
ilk tanıştığında onda fazla bir özellik bulmamıştı. Sıradan
gelmişti. Belki gerçekten de fazla özelliği olmayan bir insandı.
Çok yakışıklı değildi, çok tahsilli, kültürlü...
Başkalarından fazla olan, farklı olan bir yönü yoktu.
İlk
kez oldukça kalabalık bir davette görmüştü onu. Tam karşısında
oturuyordu. Aklından «Ne tesadüf» diye geçirmişti. «Koskoca
salonda nasıl da tam olarak karşılıklı oturmuşuz.» Bir müddet
bakmıştı ona. Sonra başını başka yöne çevirmişti. Bu olayın
üzerinde de fazla durmamıştı.
Aradan
birkaç gün geçmişti. Hiç ummadığı bir anda genç adamı
yeniden karşısında görmüştü. Aklından «Nereden
hatırlıyorum?» diye geçirmeden edememişti. Bu defa gene yanına
yaklaşmamıştı Ferhat. Sadece cıvıl cıvıl gözleriyle onu
izliyordu. «Acaba benimle mi ilgileniyor?.. Hadi canım öyle şey
olur mu?» diye düşünmüştü. Her yere onun peşinden gelecek
değildi ya...
Ve
bir gün genç adam yanına gelmişti. Tek başına oturuyordu o gün.
Bir arkadaşını bekliyordu ve hala gelmemişti.
Arkasından
bir sesin «Selam» dediğini duymuştu.
Evet,
gene oydu. Öylesine içten gülümsemesi, selam vermesi vardı ki,
karşılıksız bırakamamıştı.
Yanına
oturup da konuşmaya başladıklarında sanki yıllar öncesinden
birbirlerini tanıyor gibi olmuşlardı.
Daha
sonra görüşmeleri birbiri peşisıra sürmüştü. Her anı bir
diğerinden daha güzel, daha içten.
İşte
böyle düşünmüştü Ferhat hakkında. Başka türlü düşünmesine
de imkan yoktu. Her şey öylesine güzeldi ki.
Ve
birgün... O günün son görüşmeleri olduğunu bilememişti
Fergül. Genç adam iş için dışarı gitmesi gerektiğini
söylemişti. Onu her gün arayacağını, 15 gün kaldıktan sonra
döneceğini söylemişti.
15
gün onu görmeden nasıl yaşayacağını düşünmüştü Fergül.
Karşısındaki de aynı şeyleri söylemişti. «15 gün seni
görmeden ne yapabileceğimi bilemiyorum» demişti.
Havaalanından
onu uğurlamıştı genç kadın. Varır varmaz telefon edeceğine
dair söz de almıştı.
O
gece bekledi telefonu... Ertesi gün... Daha ertesi gün... Belki bir
mektup... Hayır, hiçbir haber yoktu. Gelmemişti bir daha.
Ve
aradan tam bir ay geçmişti. Ne yapacağını bilemediği bir ay.
Şimdi
arabanın içinde düşünüyordu Fergül. Neden böyle olmuş?
«Hiç»
dedi kendi kendine. «Sıradan bir beraberlikti bu onun için.
Sıradan bir sevgiydi.»
Trafik
açılmıştı. Yollar uzuyor, otomobiller, otobüsler birbiri
peşisıra gidiyorlardı. İnsanlar oradan oraya koşuşuyorlardı.
Her şey ne kadar tekdüzeydi. Ne kadar alışılmış...
Evin
önüne vardığında kararsızdı. İçeri girmek istemiyordu.
Merdivenleri yavaş yavaş çıktı, ışığı açtı. İçerinin
sessizliği onu daha bir hüzünlendirdi. İnsan sesi duymak
istiyordu. İnsanlarla birlikte olmak, onlarla konuşmak. Çıkardığı
paltosunu kaptığı gibi tekrar gerisin geriye dışarı çıktı.
Merdivenleri hızla inmeye başladı.
Işığı
yakmayı unutmuştu, ayağı tökezlendi. O anda birinin onu
tuttuğunu farketti. Başını kaldırdı. Gözleri karşılaşmıştı.
Ferhat'tı bu. Yanlış görmemişti.
«Sen
misin?» diyebildi ancak.
Karşısındaki
gülümsüyordu ona.
«Açıklama
getirebilirim» diyordu.
Fergül'ün
ağzından ancak şu kelimeler çıkabildi:
«Açıklama
getirmesen de olur. Geldin ya bu yeter.»
Demek
sevgisi sıradan değildi. Demek sonunda ona geri gelmişti. Fergül
mutluydu artık...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)
Yorumlar
Yorum Gönder