Ana içeriğe atla

Çiğdem Tunç Sinemayı Bir Kenara Bıraktı

Yaklaşık birkaç senelik bir mazisi olan ve ismi yeni yeni duyulmaya başlayan Çiğdem Tunç için tüm çevresindekiler “o kız aptal” diyor. Yine yakınlarının söylediğine göre şöhret olmanın yollarını hiç bilmiyormuş genç dansçı Çiğdem Tunç...
Ferdi Tayfur’la Yeşilçam’a iddialı bir adım atan Çiğdem Tunç dans tutkusu yüzünden bu atağının
devamını bir türlü getiremiyor...
İbrahim Tatlıses’in “Alişan” adlı filmiyle dansçı Yaprak Özdemiroğlu’nu lanse etmesinden sonra sinemada arabesk filmleri yapan Ferdi Tayfur’da Yeşilçam’da ikinci bombayı patlatarak Yaprak Özdemiroğlu’nun Devlet Balesi’nden arkadaşı olan Çiğdem Tunç’la bir film çevirmişti.
Bu bir tek filmle başa güreşmeye başlayan Çiğdem Tunç bir anda böyle şöhret kazanmasını ise şimdiye dek az görülmüş değişik bir tipe sahip olmasına borçluydu elbette.... Gerçekten de Çiğdem Tunç uzun boyu, çarpıcı fiziği ve gelecek vaat eden rol yeteneği ile film yapımcıları için kaçırılmaz bir fırsattı. Nitekim ilk çevirdiği filmden sonra Yeşilçam’cılardan sayısız film teklifi aldı Çiğdem Tunç. Hem de sinemanın as oyuncuları ile birlikte başrol teklifleriydi bunların hepsi... Ama nedense genç yıldız, bu tekliflerin hepsini elinin tersiyle bir kenara iterek ilk göz ağrısı olan dans dedi de başka bir şey demedi. Ve çeşitli müzikallerde ya da assolistlerin yanında değişik showlarda dans etti hep genç yıldız. Daha sonra tekrar tekrar gelen film teklifleri karşısında bir kez ve son kez olmak üzere ikinci filmini de çevirdi. Başrolü bu defa sinemanın bir numaralı oyuncularından Tarık Akan ile paylaştı. Ve sinemaya “Son” dedi bu filmiyle... Tabii bu arada Mahmut Cevher’le çevirdiği kısa metrajlı filmi saymıyoruz. Çünkü o filmi de arkadaş hatırına ve zar zor kabul ederek çevirmişti genç dansçı.
Yani kısacası, yeni yeni parlayan Çiğdem Tunç, kendisine çok şeyler kazandırabilecek olan sinemayı nedense tamamen ikinci plana attı. Ve şu sıralarda da Nükhet Duru’nun Lalezar’daki kadrosunda yine dans ediyor. Bir yanda kendisine parlak bir gelecek vaat eden sinema dururken, o yine dans dans ve yine dans diyerek her gece yüzlerce izleyiciye bacak açıyor.
Çiğdem Tunç bu şekilde düşünüp, bir yandan da bu düşündüklerini uygulaya dursun onu yakından takip edenler, yani kısaca tüm çevresi onun bu tutumuna bir anlam veremiyor ve “Bu kız aptal mıdır nedir? Onca güzel imkanı bir kenara itip neden hala dans diyor bir türlü anlamıyoruz”
demekten kendilerini alamıyorlar... Ama genç yıldız Nuh diyor da peygamber demiyor, bütün vaktini dansla geçiriyor.

Ne dersiniz, Çiğdem Tunç’u aptallıkla yargılayan çevresi mi, yoksa ilkgöz ağrısı danstan bir türlü vazgeçemeyen yıldızın kendisi mi haklı?...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...