Ne
zaman nerede çalınsa, söylense, dinlemeyeni yok... Kasetlerde,
televizyonda en gözde şarkı “İmkansız...” Bugünlerde
kulağımızda hep “İmkansız” var sözün kısası.
Türk
Müziği’nde bir büyük kıpırdanma olduğu, geçtiğimiz yıl
art arda patlayan şarkılarla iyice belirginleşmiş,
somutlaşmıştı... 1980 sonrasında, Türk Sanat Müziği
şarkılarını, Batı anlayışına yakın düzenlemelerle
renklendirip hareketlendirerek arabeskin hegamonyasından kurtulmayı
hedefleyenler, belki dileklerini gönüllerince gerçekleştiremediler
ama bu kıpırdamanın tohumlarını ekerek, bugünkü parlak dönemin
açılışını yapmış oldular... Çalgılamadaki yenilenmeyle
soluk kazanan tür de, alışılagelmişin fazlaca dışına
taşmasına gerek kalmadan yeniden canlandı... Ve sevilen dillere
düşen şarkılarla hızlı bir tırmanışa geçti...
1989,
“Git Gidebilirsen”lerin,“Kanımda Kıvılcım”ların, “Hiçbir
Şeyde Gözüm Yok”ların, “Biz Ayrılamayız”ların,
“Günlerdir içime Çöktü Ayrılık”ların ilgiyi Türk Sanat
Müziği’nde yoğunlaştırdıkları yıl oldu. Türk Müziği’ndeki
tırmanış grafiği şimdilerde daha da yükseklere doğru yol
alıyor... 1990’a gelindiğinde bayrağı taşıyan şarkı ise
Zekai Tunca’nın “İmkansız”ı... Hemen peşinde de Avni
Anılın “Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun”u var...
Rahatlıkla
denilebilir ki, müziğimizde bir “İmkansız” mevsimi
yaşanmakta... İçeriğinde Türk. Müziği’ne yer verilebilecek
hangi kaseti elinize alsanız, “İmkansız” çıkıyor
karşınıza... TRT’nin radyosunda, televizyonda en çok
tekrarlanan şarkı yine “İmkansız”...
Şarkıcıların,
ünleri ne denli büyümüş olursa olsun, şarkılarla taze kan
buldukları gerçeğini de bir kez daha gözler önüne seriyor
Tunca’nın “İmkansız”ı... En yakın iki örneği anımsayalım
hemen... Televizyonun yılbaşı prorgamına katılmak için davet
alan iki sanatçı, Zeki Müren ve Bülent Ersoy arasında,
“İmkansız’ı sen söyleyeceksin, ben söyleyeceğim”
çekişmesi, günlerce üzerinde konuşulan bir konu oldu... Yine
yılbaşı gecesinde, Adana’daki bir otelin açılış balosunda
aynı sahneyi paylaşan Emel Sayın’la Sibel Egemen’de aralarında
“İmkansız” için savaş verdiler... Emel Sayın, Egemen’e,
“İmkansız”ı sözle yasaklamakla kalmadı... Sanatçı istek
üzerine bu şarkıyı söylemeye kalkınca, ses tesisatını
kapattırmaya kadar peşini bırakmadı...
Tabii
yalnız Emel Sayın değil, sahne çalışmalarını sürdüren tüm
assolistler “İmkansız”ı kadrolarındaki bir başka sanatçıya
söyletmeye hiçbir şekilde yanaşmıyorlar...
Öte
yanda, aynı “İmkansız”, yılların hafif müzikçisi Attila
Atasoy’a da, plağında, sahnesinde, ikinci baharını yaşatıyor...
Atasoy, bu şarkıyı ekranda seslendirdiği günden beri, teklif
üzerine teklif alıyor...
Türk
Sanat Müziği’nin, arabeski de, tavernayı da geride bırakma
başarısında son lokomotif olan “İmkansız”ın söz yazarı
Cemal Safi ile üretkenliğiyle alkışlanmayı çoktan hak eden
bestecisi Zekai Tunca’nın bu görkemli çıkıştan ne
kazandıklarına gelince... Elbette ki şarkının her kasete
okunuşundan onlara bir “bedel” ödenmekte...
Ancak
hiç kuşkunuz olmasın ki, ülkemizde telif hakları sistemi
işlerliğini kazanmış olsaydı, (öncelerdeki pek çok örnek de
aynı değerlendirmeye girmeli) Tunca ve Safi, şarkılarının gerek
TRT yayınlarında, gerek sahnelerde, gerekse kasetlerde
kullanımından elde edecekleri gelirle, bu kısa sürede bile, hiç
de yabana atılamayacak bir maddi kazanca da erişebilirlerdi...
Şimdilik onlara düşen, daha çok, müziğimizde “İmkansız”
fırtınası estirmenin manevi hazzı oluyor...(diğer haberler için
aşağıdaki linke tıklayın)
Yorumlar
Yorum Gönder