Ana içeriğe atla

Fatma Girik Nikah Masasında

Fatma Girik yıllardır bekar. Bazan içi yana yana «Galiba ben evlenemeyeceğim, evde kalacağım» der. Burada gördüğünüz fotoğraflarda Fatma rol icabı sayısını şaşırdığı evliliklerinden birini yapıyor.
FATOŞ EVLENDİ — Önce nikah masasında usulünce nikahlandı. Ama, bir şişe suyu içmeden imzayı atmamıştı. Sonra, etrafındaki kızlar çaldı, oynadı, şarkı söyledi. O seyretti. Neşesini buldu ve «Gelin Fatma» ortaya çıkıp çifte telli oynamaya başladı. Böylece «kına gecesi», kadınlar arası eğlence, heyecanlı damat Tamer Yiğit'in saatlerce bekleyip bunalmasına sebep oldu.
NİKAH memuru, damat, gelin, şahitler, davetliler, Hepsi hazırdı. Kocaman defter açılmış, dağıtılacak şekerler hazırlanmıştı. «Mutlu anı tesbit» le görevli fotoğrafçı da elde makine bekliyordu.
Fatma Girik ile Tamer Yiğit evleniyordu. Fakat hava sıcak ve Fatma susamış... Ama söylese ayıp olacak... Nikah memuru malum lafları ezbere okuyor. Kendine de bir büyüklük vermek için aktörler gibi rol kesiyor. Fatma yutkundu. Nefes alamıyor. «Boğaz kanseri mi oldum ne?» diye düşündü. Gözleri büsbütün irileşti. Eliyle «Boğuluyorum» gibilerden işaret etti. Hemen «Sul su!» diye bağırdılar. Hemen bir şişe «Hünar Suyu» koşturuldu. Sohban Koloğlu açtı, uzattı. Fatma hemen şişeyi başına dikti. «Oh» derken sular çenesinden Sarıyer'deki mesirede fışkıran memba suyu gibi akıyordu. Bütün şişeyi lıkır lıkır içince «Evlenmeye hazırım» dedi ve nikah memurunun son sorusuna «Evet» i bastırıp imzayı attı. Fatma Girik nihayet evlenmişti. Yoksa ihtiyar bir kız olup evde kalacaktı...
Bütün bu ilgi çekici sahne, Şişli'de eski Halil Kamil Stüdyosunda geçiyordu. «Seveceksen Yiğit Sev» adlı filmde Fatma Girik, Tamer Yiğit'le eski geleneklerimize ve mahalli adetlerimize göre evleniyor. Nikah modern, ama nikahtan sonraki «Kına Gecesi» töreni eski. Sadece kadınlar var bu gecede... Onlar saz çalıyor, zeybek elbisesi giyip dans ediyor, şarkı söylüyor, gülüyor, eğleniyor... Aralarına kadın hamamı gibi, tek bir erkek sokmuyorlar... Mürüvvet Sim, Fatma gelin'in anası... Ali Şen de babası... Bir ara kayınpeder espri yaptı, damat Tamer'e: «İlk defa hakiki adınla bir filmde oynuyorsun. Kendini göster de meşhur ol, bari» dedi. Tamer Yiğit de, kayınpederinin elini öperken «Sayenizde» dedi...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Emel Sayın Ayrılığa Dayanamıyor

Yüksek bir kuleden çevreyi gözlüyorum. Birden kulenin dibinde Selçuk beliriveriyor. Saçlarım öyle uzun ki, aşağıya kadar uzatabiliyorum... Tıpkı, masallarda olduğu gibi, saçlarıma tutunarak tırmanmaya başlıyor. Sonra boşluktan bir el uzanıyor ve saçlarımı tam ortadan kesiveriyor.. Selçuk düşüyor...» Emel Sayın , sık sık buna benzer düşler görüyor ve çığlıklarla uyanıyor... Günler, haftalar, aylar, hatta yıllar, öylesine çabuk gelir geçer ki, çoğu kez hızla geçen bu zaman içinde, kimi zaman aynaların, kimi zaman da takvim yapraklarının karşısında şaşırır kalırız. Ne var ki, zaman, herkes için çabuk geçmez. Hele hele yolları gözlenen bir sevgilinin dönüşü beklenirken, hiç geçmez... İşte, Emel Sayın için de zaman bir türlü geçmiyor. Ünlü sanatçı, zaman içinde zaman yaşıyor. Kimbilir, vatani görevini Konya’da yapmakta olan Selçuk Aslan için de durum aynıdır. Belki de «İbibikler öter ötmez ordayım, vatan borcu biter bitmez ordayım» türküsü dilinde, talim alanlarında koşarken, hep...

Gülşen Bubikoğlu Bilinmeyenlerini Anlattı

Kanlıca otobüs durağından iki yüz metre ilerde, deniz kıyısınıdaki 20 numaralı villada bizi karşılayan Gülsen Bubikoğlu , öfkeyle konuşuyordu: «Hakkımda pek çok söylenti dolaşıyor. Beni 'Dallas'ın Sue Ellen'ına benzetenler var... Güya çok mutsuz bir yaşamım varmış. Evimden dışarıya tek başıma adım atamazmışım. Eşim Türker İnanoğlu ile kavgalı gürültülü bir ilişkimiz varmış... Ve ben düştüğüm bu bunalımdan biraz olsun kurtulabilmek için, tüm sevgimi 3.5 yaşındaki kızım Zeynep'e veriyormuşum. » Villanın bahçesinden uzun uzun denizi seyreden Gülşen Bubikoğlu, daha sonra gülerek konuştu: «Hadi, birlikte alışverişe çıkalım...» Villadan dışarı adım attıktan sonra Gülşen Bubikoğlu da içimizden biri oluvermişti... Manavın, «Abla gözünü seveyim bunlar da seçilir mi!» dediği sebze ve meyveleri, bu sözlere kulağını tıkayarak, büyük bir dikkatle filesine dolduruyordu. Yorulmuştu Bubikoğlu... Kanlıca vapur iskelesinin yanı başındaki çay bahçesinde oturdu ve yoğurt yedi......

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....