«Hair»in
önce müziği, sonra kendi geldi Türkiye’ye... Aylar önce
Türkiye listelerine iki melodi girmişti: «Aquarius» ve «Let the
sun shine in». 5 the mention grubu tarafından plağa okunan bu
şarkılar «Hair»in iki ünlü melodisiydi. Derken «Hair» adı,
tiyatro dünyamızda bir bomba gibi patladı. Gülriz Sururi - Engin
Cezzar ve Ortakları Tiyatrosu «Hair»i Türkiye’de sahneye
koymaya karar vermişlerdi. Provalar, 1971’in ilk ayında, büyük
gizlilik içinde başladı. Bu gizlilik perdesini basında sadece SES
açtı ve provaları izleyerek «Hair»i sizler için foto - roman
haline getirdi. Oyunu Türkiye’de sahneye koyan Engin Cezzar’ın
da belirttiği gibi «Hair metinsiz bir müzikaldir. Anlatım
doğrudan doğruya danslara ve şarkıya dayanmaktadır.» Konu,
askere gitmek istemeyen Amerika’lı bir gencin askere alınması,
savaşta ölmesi üzerine kurulmuştur. Şimdi gelin, IV. Murat’tan
sonra bir kez daha koltuklarımızda geriye yaslanalım, G. Sururi -
E. Cezzar ve Ort. Tiyatrosu’ndan «HAİR-SAÇ» müzikalini
seyredelim, şarkılarını dinleyelim.
Bu
hikaye bugünkü toplumda, ne yapacağını bilemeyen, bunalım
geçiren hipi gençliğinin hikâyesidir. Kendilerine yeni bir dünya
kurmak istemektedirler. Paroloları «Aşk, barış ve özgürlüktür.»
«Ay
yedinci burca girince
Mars
Jüpitere değince
Uzay
barışla dolacak
Yıldızlan
aşk yönetecek»
İşte
bu gençlerden Jeanie (Bilge Şen) Claude (Mithat Özyılmaz)’ye
aşıktır. Claude ise Sheilla (Füsun Önal)’yı sevmektedir. Oysa
Sheilla gönlünü Berger (Nejat Özyılmaz)’e kaptırmıştır.
Woof (Rober)’da Berger’e aşıktır. Fakat Berger bütün alemi,
insanlığı sevdiği için hiçbirine yüz vermez. Yeni dünyasının
sevgilisini arar ve der ki: «Bütün nehirleri aşıp kendimi New
York’un göbeğinde buldum. Bir de ne göreyim: Sevgilim, nehrin
ortasında duruyor! Bir daha baktım. Meğer bana el sallayan
demokrasinin kızı Hürriyet Abidesi’ymiş.»
Zenci
Hud da isyan eder bu dünyaya ve seyircilere şöyle seslenir:
Ben
ay tutulmasıyım, karartırım güneşi
Kara
panter, garson, komi, lala, pis zenci
Yeter
be, öf be, kes çeneyi...
Birgün
bir turist topluluğu bu gençlerin arasına girer. «Sizlerin
saçları niçin bu kadar uzun?» diye sorar. Claude’da, oyuna ad
olan «Hair - Saç» şarkısıyla cevap verir turistlere:
Saçım
uzun benim
Uzar
gece gündüz
Saçım
dümdüz
Her
yanım saç benim
Neden
deme... Bilmem
Berger’e
aşık olan Sheilla insanların kalpsizliğine bir kere daha şahit
olur. Sevgilisi Berger, hediyesini, sırf alay etmek için yere
atmıştır. Kalbi kırılan Sheilla sorar:
Nasıl
böyle kalpsiz olur
İnsanlar
niye böyle
Sert
olmak kolay
Ters
olmak kolay
Nasıl
böyle hissiz olur
Nasıl
çiğnenir dostlar
Paroloları
«Özgürlük, barış ve aşk» olan gençler, savaşmak
istememektedirler. Celp kâğıtlarını merasimle yakarlar. Sadece
Calude bütün direnmesine rağmen askere gidecektir. Yolculuğa
çıkmadan önce son gecesini arkadaşları ile geçirir.
Zom
olup
Uçarız
Güleriz
de gideriz
Çalarız
oynarız
Zıp
zıp zıp da zıplarız
Aşk,
barış, çiçek, özgürlük
Aşk,
banş, çiçek, özgürlük
Şarkı
bittikten sonra şöyle konuşur Claude: «Biliyorum, bu gidiş benim
sonum olacak. Ya sakat kalacağım, ya da öleceğim.»
Claude’nin
şansına Vietnam düşmüştür. O savaşırken, arkadaşlan savaşa
olan nefretlerini «Üç, beş sıfır, sıfır» adlı şarkıyla
dile getirirler.
Bu
esirler içeri
Pis
berbat bir savaş bu
Üç,
beş sıfır sıfır
Al
silâhı hiç durma öldür
Claude
savaşta ölür. Fakat gençler özledikleri aşk, barış ve
özgürlük dolu dünyaya kavuşmak için mücadelelerine devama
karar verirler. Paroloları da şu olacaktır: «Bırak güneş
doğsun (Let the sun shine in)»
Sessiz
sedasız bakarız yüz yüze
Üstümüzde
kürkler, boncuklar
Uygarlık
havası
Uyuşmuş
kalmış bir milletle
Bakışırız
yüz yüze
Sanat
alanında, 8 - 10 yılda bir, iyi veya kötü, olaylar yaratan,
yankıları yıllarca süren eserler yaratılır. Mesela sinemayı
ele alalım: Bir «Rüzgâr Gibi Geçti»yi, «Avare»yi unutmamıza
imkan var mı? «May Fair Lady». «Anatevka — Damdaki Kemancı»
gibi müzikal sahne eserleri, «Kelebek» gibi romanlar da sözünü
ettiğimiz «olay yaratan eserler»dendir... Şu günlerde,
tiyatroda, müzikal oyun sahasında, dünyada kendinden bahsettiren
iki oyun var: «Hair» ve «Oh Calcutta»... Her iki müzikali
Amerika ve Avrupa sahnelerinde görenler, «Oh Calcutta»nın gerek
konu, gerek fikir bakımından «Hair»le boy ölçüşemeyeceğini
söylüyorlar. «Oh Calcutta sadece ve sadece ticari amaçlarla
sahneye konulmuştur. Çıplaklık gösterisi üzerine düzenlenmiş
bir müzikal sahne eseridir» diyorlar.
Peki
«Hair» nedir?
«Hair»
(Saç) bugünkü toplumda, ne yapacağını bilemeyen, bunalım
geçiren Hipi gençlerinin hikâyesidir. Cemiyetin koyduğa
örf, âdet, gelenek ve kanunlara baş kaldıran Hipi gençlerinin
hikâyesi. Bu Hipi gençliği, endüstrileşmeye, makineleşmeye,
insanların bu makinelerin, elektronik beyinlerin esiri olmasına
karşı çıkarlar. Cemiyetin bütün kuralları ile alabildiğine
alay ederler. Harbi tamamen insanlık dışı bulurlar. Parolaları
da «aşk, barış ve özgürlük» tür...
Eseri
Fransızca’ya çeviren Jacques Lanzmann, program dergisinde «Hair»i
Fransız tiyatroseverlerine şöyle tanıtıyor:
«Bu,
alışılmış bir tiyatro eseri değildir. Bu, alışılmış bir
müzikal komedi değildir. Aktörler, alışılmış tarzda aktörler
değildir. Rejisör, alışılmış tarzda bir rejisör değildir.
Bütün bunlara bakarak sakın bunun bir zırdeli masalı olduğunu
sanmayın. 'Hair' size yeni kıyaslama olanakları sağlayacak,
çevrenizi bir başka gözle görmenize yardım edecek, zihninizdeki
birtakım tabuları parçalamanızı ve kendinizi bulmanızı
gerçekleştirecek. Sözün kısası 'Hair'i görmek, gerçekleri
görmek demek olacak.»
Oyunun
ekzekütif prodüktörü Bertrand Castelli ise «Hair» için şunları
söylüyor: «Eser her şeyiyle eksistansiyalist bir oyun. Bu oyun
bana İkinci Dünya Savaşı’nın sonunu hatırlatıyor. O sırada
Paris’te de aynı ruh hali vardı. Yolda, sokak üstündeki
kahvelerde, ayak üstü meyhanelerde insanlar ölümden kurtulmanın
boşluğu, manasızlığı içindeydiler. Bu insanlar gayesiz oturup,
kalkmanın, içip eğlenmenin, birbirine dokunmanın, hatta
öldürebilmenin coşkunluğu içindeydiler. 'Hair' oyunundakiler de
öyle. Geçmişin üzüntülerini, baskılarını, ruh bunalımlarını,
hiç bir kural tanımayan bir müzikle, hareketlerindeki
serbestlikle, anlatabilmenin coşkunluğu içindeler.»
İlk
defa 29 nisan 1968’de New York’ta Baltimore Tiyatrosu’nda
sahneye konulan, Londra prömiyeri 1968 eylülünde yapılan,
o tarihten bu yana Roma, Paris, Hamburg, Belgrad ve dünyanın birçok
ünlü sahnesinde oynanan «Hair» işte kısaca bu... Sinema,
tiyatro ve müzik dünyasındaki «olayları» en geniş şekliyle
okurlarına duyurmayı kendine prensip edinen SES bu hafta da
sayfalarını, dünya sahnelerinde yankılar yaratan, önümüzdeki
haftalarda Gülriz Sururi - Engin Cezzar ve Ortakları Tiyatrosu’nda
sahnelenecek olan bu oyuna ayırdı. Aşağıda «Hair»i yazanları,
oyunu sahneye koyanları, müziklerini, danslarını hazırlayanları
tanıyacak, oyun hakkındaki sözlerini bulacak, oyunu memleketimizin
gözüyle seyredenlerin düşüncelerini öğreneceksiniz. Ayrıca
Gülriz Sururi - Engin Cezzar ve Ortakları Tiyatrosu’nda pek
yakında ramp ışıklarına çıkacak olan «Hair»in hikayesini
bulacak, oyunun temel direği olan şarkılarından bazı bölümler
okuyacaksınız...
«Hair»in
yazarlarından Gerome Ragni, Amerika’da «Meydan Tiyatrosu»
kurucularındandır. Broadway’de ve Broadway dışında birçok
prodüksiyonlarda Hamlet rolleri oynamış, artist olarak da «Barter
Tiyatro Armağanı» kazanmış bir aktördür. «Hair»in Halk
Tiyatrosu’nda sahneye konuşunda meşhur «Berger» rolünü bizzat
oynamıştır.
Oyunun
ikinci yazarı James Rado’da bir aktördür. Broadway’de «Kış
Aslanı» ve «Luther» piyeslerinde rol almıştır. Bu iki genç
sanatçıya «Hair»i yazmak fikri, Broadway dışındaki bir
tiyatroda «Knack (Marifet)» adlı oyunda beraber oynarken
gelmiştir.
HAİR
NİÇİN YAZILMIŞTIR?
«İkimiz
de, bir defa daha, yaşadığımız evrenden ayrılıp dalgamızı
geçmeye başlamıştık. Düzenli kafaların yüzlerine üfürüp,
fermuarı çekerek kapattık etrafımızı... Ölülerin nerde
olduklarını biliyorduk. Savaş birkaç saat önce bitmişti.
Gelecek önümüzde bütün hızıyla akıp gidiyordu... Ah şu pırıl
pırıl teneke insanlar... İçlerinde, zeki yaratıkların yaşadığı
milyonlarca dünyacığın toplandığı evren... Savaş bitti... Ve
şimdi biz, gezegenin öbür yüzündeyiz. Oradan başka bir yaşamın
yaşantılarını görüyoruz... Dünyaüstü bir yaşamın
araştırmaları... Birçok küçük, pırlantalı menekşecikler...
Yeşil, dev dalgalar dans ediyor... Kâğıt gibi bembeyaz yüzlü
güneş... Dünya eğlencesinde... Karanlıklarla kaplı doğmayı
bekliyor... Yeni bir ışık huzmesi aradan süzülüyor... Yeni bir
açıklık... Haydi çocuklar çıkın caddelere ve şarkılar
söyleyin. Çalışmaya, dedikoduya boş verin... Bomba yapmaya, adam
öldürmeye son verin. Yaşayın evlatlarım, yaşayın!... Biz
Tanrı’nın cambazlarıyız. Sokaklarda çırılçıplak
dolaşın!... Kum torbaları, şiirle dolsun. Ozan bir şehrin
çehresini değiştirecek tatlı sözler yazar. Kafa nükleer
bombası, elektrik akımı gibi süzgeçler patlatır... Amerika’nın
temelinde çiklet yapışıktır. Ozan çimenlerin üzerinde
mutludur.»
«Konser
salonu yılların tozunu toplamıştır üzerinde. Günlük ağacından
bir baston, pis bir beyaz tuvalet, bir çift ucuz boncuk ve çıplak
ayak, saygı değer bir yaratık olma çabasında... Dantel
parmaklar, güneş suyu, gümüş kâğıt, kuş tüyü rüzgârı
veya mavi - gri üniformalar... Topunun canı cehenneme!... Hayır,
gitmiyoruz. Hippiler bütün bu pisliklere karşı... Saçlarımı
ütü maşasına yayıyorum. Jack ile Beanstalk günde bir tas saçla
yaşadılar. İbrahim peygamber oğlu Hair (Saç)’ı kurban etti.
Benjamin Franklin uçurtmasını saçında uçurttu. Rip Von Winkle
kendi saçında uyudu. Sizlerde de var, ama daha çok Spagetti
makarnası benzer ona... Bir dolarlık parada George Washington’un
saçı var. Suyun içinde duran ve durmadan saçını uçuran
demokrasinin kızı Hürriyet Anıtı’nda da var.»
«Doğa
ve insan dışı bir yaşam, bizim ruhumuzu ve yaşama gücümüzü
yerle bir etmiş. Biz onu tekrar dirilteceğiz. Dün daire şeklinde
dizilmiş iskemlelerde rastladım ona. Gel, aşkın dili konuşulan
ülkeye ayak bas ve bize katıl. Hazreti İsa İncil’i ortaya koydu
ve göğe çekildi. Benim gömleğimdeki etikette «Texas» yazar.
Elektronik mermi yolu, çekil önümüzden!... Saç kutsaldır, onun
uçları Tanrıya bağlıdır.
Bir
ayırım durağı yapmak için sekiz saniye öyle duracağız. 1, 2,
3, 4, 5, 6, 7, 8. Gözlerini kapa ve dilediğin yere git. Berthold
Brecht’in oyunlarındaki elbiselerimizi giyeceğiz. Büyüleyici,
sihirli, şahane...»
Michael
Butler hayatı boyu türlü işlere girmiş, çıkmış çok
hareketli bir insandır. Ski hocalığı yapmış, Yakın Doğu’daki
kralların bazı işlerini idare etmiş, Karaip Adaları’nda arazi
işletmiş, eski Amerika Cumhurbaşkanı’nın Orta Doğu
politikasının danışmanlığını yapmış, polo şampiyonasına
katılmış, kağıt endüstrisine burnunu sokmuş, bir miktar da
politika ile uğraşmıştır.
Ona
göre tiyatro, «Hayatımızın ve zamanın sahneye konmuş yegane
hakiki aynasızdır. İnsan taa ilkel devirlerden beri hayatını ve
dini inançlarını bu sahnede oynamıştır... Bunların içinde
hakiki hayatı, sade olduğu gibi değil, olabileceği gibi de
görürüz.»
Michael
Butler New York’a gitti ve sahneye konmadan önce «Hair»i gördü.
Bu oyun onun kafasında bomba gibi patladı. Oyun için gerekli olan
büyük parayı yatırabilirdi...
Butler
o günkü izlemlerini şöyle anlatıyor:
«Netice
korkunçtu... Her şeyiyle büyük ve beni altüst eden bir oyundu.
Derhal gördüm ki, bu bağımsız yaşayan ve bizim dünyamızı
hiçe sayan gençler büyük bir şey yapmışlardı. Hipilerin akıl
almaz başarısıydı bu. Henüz kendilerini kabul etmemiş kararsız
kimseleri kendilerine çekecek olan bu oyunla, bütün dünyaya karşı
bağımsızlıklarını ilan ediyorlardı. Hair, herkese uzatılmış
dostluk, ümit dolu bir eldi. Hindistan’da iken görmüştüm.
Ümidini yitiren insanlar derhal ölüyorlardı. Halbuki Hair, ''Gel
bize katıl ve bizim kimler olduğumuzu gör'' diyordu. ''Sen ki ey
şu kurulu düzenin orta yerinde sıkışmış kalmış insan!''»
«Peki,
kurulu düzene karşı mısınız siz de?» diye sorulduğu zaman
Butler, «Ben her şeyin, kuvvetin eline teslim edilmesine karşıyım»
diyor. «Hipi felsefesiyle dünyanın daha iyi organize edileceğine
ve daha mutlu olacağına inanıyorum.»
TOM
O’HORGAN
Tom
O’Horgan, «Ben Hair'i sahneye koyma işini, oyunun Broadway’daki
ölü bir tarafı canlandıracağı düşüncesiyle aldım» diyor.
«Bence Broadway, yarım yüzyıldır hep birbirine benzeyen oyunlar
oynaya oynaya hayatiyetini yavaş yavaş kaybediyordu. Marat - Sade
gibi bir oyun seyirci bulduktan sonra, Hair gibi bir oyunun da,
Broadway’den ayağını çekmiş yüzbinlerce seyirciyi, tekrar
Broadway’e çekeceğini düşündüm.
«Hair’in
aynı zamanda Broadway’e alışılagelmiş tiyatro seyircisinden
başka, yepyeni bir seyirci sınıfı da sağlayacağını umuyorum.
Çünkü tiyatro gençliği, hakikatte dayanması icap eden asıl
seyirciyi çoktan kaybetmiştir. Hair, tiyatroya ayak atmayan kolejli
gençleri de salona doldurursa, vazifesini başardı sayılacak.
Tabii bu, sadece benim ümidimdir. Eğer başaramazsak, bence bundan
sonra bütün tiyatroları yerle bir etmeli ve yerlerine otomobil
parkları kurmalıdır.»
ROBERT
STİGWOOD Emprezaryo
Robert
Stigwood, otuz dört yaşında olmasına rağmen, bugün eğlence
dünyasının en büyük imparatorluklarından birinin başındadır.
«Bee Gees» ve «The Cream» gibi iki dünya çapında müzik
topluluğunun meneceri olmaktan başka, plak şirketleriyle, muhtelif
televizyonlarla, filmcilikle, sahne işleriyle de ilgisi vardır.
Emrinde yüzlerce televizyon, sahne sanatçısı vardır. Kurduğu
şebeke çok geniştir. «Bee Gees»lerin bugüne kadar 10 milyon tek
plaklarını ve üç milyon da albümlerini satan Stigwood «Hair»
oyununun emprezaryoluğunu yapmaktadır.
JULİE
ARENAL Dans Rejisörü (Koreograf)
Boston
Tiyatrosu’nda oynanan Marat - Sade’nin dansları dahil, Harvard
Loeb Tiyatrosu, Atlanta Belediye Tiyatrosu gibi bir sürü tanınmış
tiyatroların koreograflığını yapan Julie Arenal, Hair’in
danslarını Amerika’da hazırladığı gibi, oyunun Stockholm’de,
Belgrat’ta sahneye konuşunda bulunmuş ve oralarda da
koreografileri idare etmiştir.
Evvelce
Anna Skolow, Sophie Maslow, John Butler, Jack Cole gibi dünyaca
meşhur dansör ve dansözlerle dans eden Julie Arenal halen
Amerika’daki Herbert Berghof Dans Okulu’nda öğretmendir ve
aktör Barry Primus’la evlidir.
Kanada’nın
Montreal şehrinde doğan Galt Dermot, «Hair»in müziğinin
bestecisidir. Asıl mesleği kilise organisti olan besteci, bir süre
de bir dans orkestrasında müzisyen olarak çalışmıştır.
Bestelediği ilk eser «African Waltz»dır. «Hair» ise bestelediği
ilk müzikal komedidir.
Bir
gün Galt Mac Dermot kendini New York’un vahşi bir muhitinde,
üzerinde «Hair»in müsvetteleri bulunan bir masanın karşısında
bulmuş. Bunun müziğini yapmayı üzerine alan besteci, bir takım
ritim, vahşi müzik cümlelerini karıştırarak alışılmamış
bir müzik yaratmış.
Dünya
sahnelerinde yankılar yaratan «Hair» müzikali önümüzdeki
günlerde Gülriz Sururi - Engin Cezzar ve Ortakları Tiyatrosu’nda
sahnelenecek. Oyunu dilimize Zeynep Oral - Engin Cezzar çevirdi.
Engin Cezzar’ın yönettiği oyunun koreografisini Bernard Hassel,
müzik direktörlüğünü Emin Fındıkoğlu yapıyor. Dekor -
kostüm Bülent Erbaşar’a, ışıklandırma ve seslendirme Philips
firmasına ait. Oyunu Türkiye’de sahneye koyan Engin Cezzar’la
büyük bir gizlilik içinde yapılan «Hair»in provalarında
konuştuk. İşte Engin Cezzar’ın «Hair» için SES’e
söyledikleri:
-
«Bence ''Hair'' 20. yüzyılın tiyatro olayıdır. Nedenine gelince
gerek biçim, gerek yazılış, gerek mizansen olarak tiyatronun
alışılagelmiş bütün kalıplarını yıkıyor, onların ötesine
geçiyor. Müziğini dinledim, metni okudum ve oyuna vuruldum. Hair’i
Londra, Paris ve Roma’da seyrettim. Bütün bu memleketlerde
Hair’’in yorumlanış şekli başka başka. Ama bana sorarsanız
favorim Londra’da seyrettiğim Hair’dir.
Bu
piyesi seçmemiz çeşitli şekilde tepkilerle karşılandı. Olumsuz
yönde birçok sözler sarfedildi ve hâlâ da sarfediliyor. Sorarım
size bu güne kadar hangi oyun Türkiye’de oynamadı ki Hair
oynanmasın. Mesela Düşenin Dostu... Bana kalırsa bu piyes
haddinden fazla şişti. Öküzün altında buzağı aramaya
kalkıyorlar. Hair evrensel oyundur. Bütün ülkelerde rahatlıkla
oynanabilir. Tabii bu arada oynanan ülkenin özelliklerini de
unutmamak lazım.
Esasında
Hair metinsiz bir müzikaldir. Anlatım doğrudan doğruya danslara
ve şarkılara dayanıyor.
Türkiye’deki
rejiye gelince... Ben derim ki bütün oyunlar ancak son ihtar zili
çalıp da perde açıldığı zaman meydana çıkmıştır. Ondan
önce konuşmak boştur. Ondan sonra da konuşmak boştur tabii...»
«Hair»
i Amerika ve Avrupa sahnelerinde, müzik ve tiyatro dünyamızın
birçok ünlü kişisiyle, pek çok tiyatroseverimiz seyretti. Yıldız
Kenter «Hair»i Derya Gülü’nü oynamak için gittikleri
Amerika’da görmüş, oyun hakkındaki fikirlerini 20.6.1970
tarihli SES mecmuasında şöyle yazmıştı: «'Hair', gerek New
York’ta, gerek Londra’da büyük gürültüler koparan bir piyes.
Onda da açık - saçık bazı sahneler var. Ama, hiç bir zaman bir
''Oh Calcutta'' değil. Bir kere müzik çok güzel. Oyuncuların
hepsinin sesi, kabiliyeti yerinde. Bütünüyle etkili, çarpıcı
bir protesto...»
Durul
Gence «Hair»i İngiltere’de seyretti. İşte, müzik dünyamızın
ünlü isminin oyun hakkında söyledikleri:
-
«Hair’i İngiltere’de seyrettim. Avrupa’daki teknikle
birleşince ''Hair'' kelimelerle anlatılamayacak kadar muhteşem bir
eser olmuştu. ''Hair'' Türkiye’deki imkansızlıklar içinde ne
derece başarılı olabilir, kestiremiyorum. Oyunun temel unsuru
müzik ve şarkılardır. Maalesef bugüne kadar Türkiye’de yeni
ritim ve hızlı melodilerde iyi bir şarkı çevirisi yapılamadı,
inşallah bu sefer netice başarılı olur...»
Oyunu
Hamburg’ta gören Güney Gürsan (ev kadını) ise «Hair»
hakkında şunları söylüyor:
-
«Hair müzikalini geçen yıl Hamburg’da seyrettim. On altı
yaşında bir erkek çocuk annesi olarak oyun beni çok etkiledi, iki
kuşak arasındaki çatışma beni son derece ilgilendirdi.
Almanya’da gördüğüm ''Hair'' ustaca sahneye konulmuştu. Her
şeyiyle muhteşem bir temsildi. Müzik gençler için çok öncü
bir müzik olmamasına rağmen, şimdiye kadar yapılmış
müzikalerin bence en güzeli...
Çıplaklık
konusuna gelince... Dedikoduları yapıldığı kadar müstehcen bir
eser değil 'Hair'. Seyrederken rahatsız olmadım. Yıllardır
seyrettiğimiz filmler çok daha çıplak sahnelerle dolu.»
MODA
DÜNYASINDA «Hair»
Moda
dünyasının imparatorları perde ve sahne ile yakından
ilgilenirler. «Hair» müzikali, gerek sahnede, gerek müzik
dünvasında beklenenden fazla ilgi görünce, moda yaratıcıları
gözlerini hemen bu müzikale çevirdiler ve oyunun kıyafetleri,
oyundaki saç, göz ve dudak makyajları kısa zamanda dünya
gençleri tarafından benimsendi. Dünyada saçlar böyle yapılıyor
dudaklar, gözler böyle boyanıyor...
Nejat
Uygur İstanbul sahnelerinin renkli kişilerinden biridir. Sadece bir
aktör değil, ressam, rejisör, yazar ve halk psikolojisini çok iyi
bilen bir sahne adamıdır o... Halk oyunun bir şeyle ilgilendiğini
sezmeye görsün. Hemen konuyu alır, evirir çevirir sahnesinde
oynamaya başlar.
Son
yıllarda Nejat Uygur’a bir haller oldu. Dünya sahnelerinde
fırtınalar koparan ve memleketimizde oynanacak olan müzikallere
merak sardı. İlk önce ünlü ''Damdaki Kemancı'' müzikalinden
esinlenip, ''Damdaki Zurnacı''yı yazdı. Arkasından da «Hair»e
el attı. «Hair»in Gülriz Sururi - Engin Cezzar ve Ortakları
Tiyatrosu’nda oynanacağını duyar duymaz, o da hemen bir müzikal
(!) yazdı ve ismini de ''Hayır'' koydu. Oyunu alaturkalaştırdı,
müziklerini Metin Bükey’e yaptırdı, Cezzarlar’a inat, oyunda
rol alacak köpekler için bir «yarışma» açtı ve provalara
başladı. Şimdi bütün gözler Devlet Operası ile Devlet
Tiyatrosu’nda oynaıtacak ''Don Kişot'' ve ''Tatlı Charetty''
müzikalinde. Bakalım Nejat Uygur bunları hangi adla dilimize
çevirecek, alaturkalaştıracak...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)
Yorumlar
Yorum Gönder