Ana içeriğe atla

Kuzey Vargın Seti Terketti

Sarıyer'de «Zilli Nazife» nin çekilişine gittiğim zaman Kuzey Vargın'ın sinirli halini hemen fark etmiştim. Evlendikten sonra gayet ciddi bir aile reisi olan ve kendini tamamen mesleğine veren Kuzey Vargın, bu filimde «jönprömiye» oynadığı ve başrole çıktığı halde memnun olmak şöyle dursun, ağlamaklı bir haldeydi... Adeta patlamaya hazır bir bomba gibiydi... Netekim patladı da... Geçen hafta içinde Kuruçeşme'deki Suat Sadıkoğlu yalısında saat 24.00 sıralarında «Zilli Nazife» nin son sahnesi çekilmek üzereyken, otoritesiyle ün yapmış Memduh Un'ün setini bıraktığı gibi kaçtı.
Olayı ertesi günü haber aldık. Filmin bitmesine iki gün kalmıştı. Filim ekibi Anadoluhisarı'nda Kuzey Vargın'ı bekledi. Fakat Kuzey, prodüksiyon amiri Semih Sezerli'nin yalının rıhtımında beklettiği deniz motoruna gelmedi ve böylece Memduh Ün, elleri boş olarak yazıhanesine dönmek zorunda kaldı...
Filim ekibinin o gün arayıp da bulamadığı Kuzey Vargın'ı ancak ertesi sabah, evinde yakalayabildik. Gayet sakin ve sessizdi. Fakat konuşurken zaman zaman duygulanıyordu: Filmi yarıda bırakış sebebini bize şu cümlelerle açıkladı:
- «Beni iki yıl önce yerli sinemaya getiren ve bugünkü kazancımı, şöhretimi temin eden Memduh Ün'dür. Onun hesabına şimdiye kadar dört filim çevirdim. Hele «Aslan Pençesi» filminde Ayhan Işık karşısında bana verdiği imkanı şimdiye kadar kimse kimseye vermemiştir. Fakat son «Zilli Nazife» de, benim bazı sahnelerimi «iptal» etti veya değiştirdi. Ben bütün ümidimi bu filme bağlamış, bu filim yüzünden üç filim teklifini de kabul etmemiştim. Üstelik bu filimde 45 günden beri çalışıyorum. Boş kaldığım günler de bana asla izin vermedi. Filimde temsil ettiğim «karakter» filme başlamadan bana anlattığı ve senaryoda okuduğu karaktere benzemedi. Memduh Ün'e çok güveniyorum, fakat benim sahnelerimi atınca moralim bozuldu. Asabı bozuk bir insanın çalışamayacağını kabul edersiniz. Onun için setten çıktım. Zaten gece yarısı olmuştu. Bugün yazıhanesine gidip oynayacağımı söyleyeceğim. Bir filmi yarıda bırakacak kadar sorumluluk duygusundan yoksun değilim.»
Kuzey Vargın'ın evinden çıktıktan sonra «Zilli Nazife» için belki de hayatının en titiz çalışmasını yapan Memduh Ün'le konuştuk. Memduh Un ise bu olay; bize şu şekilde özetledi:
- «Senaryo yazılalı birkaç ay oldu. Son sahnelerden birinde Kuzey'in filimde karısı olacak olan Fatma Girik, zengin bir köşke gidiyor ve üstündekileri çıkarıp «sözde kocasi» Müjdat Gezen'e ve toplantıdaki davetlilerin suratına atıyor. Fatma bu sahnede yarı çıplak kalıyor. Kuzey'in karısının uzun süre bu kıyafette kalmasını beğenmedim. Asistanım Zeki Ökten, Ayla Algan ve Semih Sezerli gibi yardımcılarıma danıştıktan sonra bu sahneyi değiştirdim. Bunun böyle olması Fatma'dan ziyade Kuzey için daha faydalıydı ve senaryonun mantığına da daha uygundu. Kuzey'i baş role ben aldım. Ona daha birçok başroller vermeyi düşünüyorum. Onu harcamak diye bir şey aklımın köşesinden bile geçmez. Bir senaryoyu son saniyeye kadar değiştirebilirim. Hiç bir oyuncuya da bu konuda bir taahhütte bulunmam. Her şeyden önce, fiimin başarısı gelir.»

Bu konuşmanın ertesi günü her şey tatlıya bağlandı. Kuzey Vargın «Memduh Ağabeyi» nden özür dileyip «Zilli Nazife» deki «Bahriyeli Ahmet» rolünü oynadı. Ertesi günü Etiier'de de filmin «final» i çekildi. Türk sinemasında 5-10 günde bir filim çevrilirken, 45 gün aynı filimde oynamanın etkisiyle morali bozulan Kuzey Vargın, hem de filmin rejisörü ve diğer oyuncuları derin bir «oh!» çektiler...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Emel Sayın Ayrılığa Dayanamıyor

Yüksek bir kuleden çevreyi gözlüyorum. Birden kulenin dibinde Selçuk beliriveriyor. Saçlarım öyle uzun ki, aşağıya kadar uzatabiliyorum... Tıpkı, masallarda olduğu gibi, saçlarıma tutunarak tırmanmaya başlıyor. Sonra boşluktan bir el uzanıyor ve saçlarımı tam ortadan kesiveriyor.. Selçuk düşüyor...» Emel Sayın , sık sık buna benzer düşler görüyor ve çığlıklarla uyanıyor... Günler, haftalar, aylar, hatta yıllar, öylesine çabuk gelir geçer ki, çoğu kez hızla geçen bu zaman içinde, kimi zaman aynaların, kimi zaman da takvim yapraklarının karşısında şaşırır kalırız. Ne var ki, zaman, herkes için çabuk geçmez. Hele hele yolları gözlenen bir sevgilinin dönüşü beklenirken, hiç geçmez... İşte, Emel Sayın için de zaman bir türlü geçmiyor. Ünlü sanatçı, zaman içinde zaman yaşıyor. Kimbilir, vatani görevini Konya’da yapmakta olan Selçuk Aslan için de durum aynıdır. Belki de «İbibikler öter ötmez ordayım, vatan borcu biter bitmez ordayım» türküsü dilinde, talim alanlarında koşarken, hep...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....