Ana içeriğe atla

Salih Güney Hayallerinin Peşinde

Bizim hemen hemen bütün artistlerin gözü 'Avrupa ve Amerika' sinemasındadır. Bir gün oralarda filim çevirebilmenin hayali ile yaşarlar.
İşte genç sinema ve tiyatro oyuncusu Salih Güney de bunlardan biridir. Bir vakitler, aradıklarını bulamayarak yurda dönen Ayhan Işık, Muzaffer Tema ve karakter oyuncularından Feridun Çölgeçen gibi o da şimdi Avrupa ve Amerikan sinema dünyasında şansını denemek niyetinde.
Çifte Havuzlar'da Dormenlerin yal ısındayız. Salih az önce denizden çıkmış, boş duran sandalyelerden birini çekip karşıma oturmuştu.
- «Deniz çok güzel. Fakat insanın düşündüğü herhangi bir şeyi gerçekleştirebilmesi her şeyden daha güzel» diyordu.
Sonra haftalardır denize girmek istediği halde, «Adem ile Havva» filmindeki rolü yüzünden denize girme arzusunu ancak filim çalışmasının olmadığı bu boş günde gerçekleştirebilmiş ve zevkini tatmıştı.
Konuşurken, Salih ağzında bir baklayı durmadan geveliyor, söylemek istediği şeyi bir türlü söyleyemiyordu.
Neticede etraftan duyulmasından kor- kuyormuşcasına ve sesini alçaltarak konuşmaya başladı:
- «Ben ekim ayında Avrupa'ya gidiyorum orada bir deneme filmi çevireceğim. Şimdiye kadar bunu kimseye söylemek istemiyor, 'ya olmazsa' diyordum. Gerçekleşme ümidi yüzde doksanı aştığı için artık söylüyorum. Benim için çok önemli olan bu haberi önce sizin duymanızı istedim.»
Salih'e, Avrupa'da deneme filmi çevirme imkanının kimin tarafından hazırlandığını sorduk. Önce söylemekten kaçındı. Sonra 'ne olacak' gibilerden bir el hareketi ile, şimdiye kadar adının karıştığı bazı olaylar için, kendini savunma ihtiyacını da duyarak anlatmaya başladı :
- «Tiyatro ve yerli sinema seyircisi beni kadınlara fazlasıyle düşkün, maceracı bir insan olarak tanır. Fakat inanın gerçek tamamen bundan ayrıdır. Beni bazı olaylar ve tesadüfler seyirciye yanlış tanıttı. Sanatım benim için her şeyden önce gelir.
«Bunun için durmadan, dinlenmeden çalıştım. Çalışıyorum da. Kendimi hep dışarısı için hazırladım. Baştan beri içinde çalıştığım sahayı bir deney alanı olarak kabul ettim. Yurt dışına çıkarken tam bir profesyonel oyuncu niteliğinde olmak ve her şeyimle kendime 'iyi yeytiştirilmiş' dedirtmek istiyorum.
«Deneme filimlerini Londra ve Stokhalm'de çevireceğimi zannediyorum. Bana bu imkanı hazırlayan, Haldun Dormen'in eski eşi Betul Hanım oldu. Tabii bir aksilik çıkmadığı takdirde. Betul hanım TRT'de çalışıyor, dışarısı ile büyük teması, ailesi dolayısı ile de bir hayli ahpabı var.»
Salih Güney diğerleri gibi yabancı sinemanın özlemi, hayali içinde. Onun gözü hep Avrupa sinemasındaydı. Deneme filmi çevireceği ekim ayını iple çekiyordu. Sonra da Amerika'ya atlamanın ve Hollywood'a gitmenin çaresine bakacaktı.
Konuşmamız bittikten sonra kalkıp, şnorkelini ve paletlerini taktı.

- «Ben bir kere daha dalıp çıkayım. Hiç bir ünlü ressamın tablosunda bulunmayan, yani gerçekte olmayan denizin dibindeki renklerle bir daha kucaklaşayım» dedi...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Emel Sayın Ayrılığa Dayanamıyor

Yüksek bir kuleden çevreyi gözlüyorum. Birden kulenin dibinde Selçuk beliriveriyor. Saçlarım öyle uzun ki, aşağıya kadar uzatabiliyorum... Tıpkı, masallarda olduğu gibi, saçlarıma tutunarak tırmanmaya başlıyor. Sonra boşluktan bir el uzanıyor ve saçlarımı tam ortadan kesiveriyor.. Selçuk düşüyor...» Emel Sayın , sık sık buna benzer düşler görüyor ve çığlıklarla uyanıyor... Günler, haftalar, aylar, hatta yıllar, öylesine çabuk gelir geçer ki, çoğu kez hızla geçen bu zaman içinde, kimi zaman aynaların, kimi zaman da takvim yapraklarının karşısında şaşırır kalırız. Ne var ki, zaman, herkes için çabuk geçmez. Hele hele yolları gözlenen bir sevgilinin dönüşü beklenirken, hiç geçmez... İşte, Emel Sayın için de zaman bir türlü geçmiyor. Ünlü sanatçı, zaman içinde zaman yaşıyor. Kimbilir, vatani görevini Konya’da yapmakta olan Selçuk Aslan için de durum aynıdır. Belki de «İbibikler öter ötmez ordayım, vatan borcu biter bitmez ordayım» türküsü dilinde, talim alanlarında koşarken, hep...

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...