Ana içeriğe atla

Sinemanın Yeni Yüzleri

EVET, evet... Aylardır devam eden heyecan fırtınası nihayet sona erdi... Dergimizin bu güne kadar Türk Sineması’na pek çok isim kazandıran, geleneksel Sinema Artisti Yarışması’na katılan binlerce aday arasından sıyrılıp ipi göğüsleyenler bu kez Hacer Saraç ve Uğur Tankut oldu. Bu isimlere dikkat edin... Evet, helki henüz sizler için pek bir şey ifade etmiyor bu iki yeni isim ama, kısa hir süre sonra onları da Türk Sineması'nın zirvesindeki isimler arasına karışmış olarak görebilirsiniz. Yarışmada bayanlarda Özlem Onursal ikinci, Süheyla Sınay ise üçüncü, erkeklerde Fatih Mehmet Özses ikinci, Ertaç Türker ise üçüncü sırayı aldılar. Türk Sineması’na taze kan sağlamayı, yetenekli gençler önünde bu kapıyı açmayı ilke edinen SES Dergisi, bu kez de görevini yerine getirdi... Artık bundan sonrası sinemanın taleplerine, yapımcılara, yönetmenlere, ama hepsinden çok bu genç isimlerin yeteneklerine kalıyor. Söyle bir an için dönüp geriye baktığımızda dergimizin geleneksel yarışmalarında başarı sağlıyarak zirveye tırmanan, yetenekleri ve fiziksel özellikleri ölçüsünde Türk Sineması'na hizmet veren pek çok isme rastlıyoruz. Kimler yok ki... Hülya Koçyiğit, Ediz Hun, Tamer Yiğit, Tarık Akan, Kadir İnanır, Necla Nazır, Sezer Güvenirgil, Esen Püsküllü, Mahmut Hekimoğlu, Fatma Karanfil, Aytaç Arman, Oya Aydoğan, Mahmut Cevher... Ve diğerleri. Bir anda sıralaması bile güç pek çok isim. Ayrıca artist yarışmasında başarı kazanıp, sinema yerine müzik dünyasında zirveye tırmanan Ajda Pekkan, Seyyal Taner ve Gökben'i de unutmamak gerek.
BAŞLANGIÇTAN BUGÜNE...
Dergimiz 3 Ocak 1981 tarihinde gençlere ilk çağrıyı yapmıştı... Bu çağrı üzerine 10 Mart tarihine kadar binlerce mektup yağdı postadan. Toplam 10.000 başvuru sahibinden 7649'u erkek, 2351 'i ise bayan yarışmacıydı. Fotoğraflar üzerinde yapılan ilk elemeden sonra 35 bayan, 45 erkek yarışmacı canlı elemeye katılma hakkını kazandılar.
11 Nisan günü Erler Film platosunda yapılan canlı elemede Mine Engez, Ömer Kavur, Atıf Yılmaz, Müjde Ar, Fikret Hakan, Adile Naşit, Türker İnanoğlu ve İsmet Bodur'dan oluşan jüri, finalistleri seçmek için epey ter döktü. Canlı eleme sonucu 9 bayan, 13 erkek yarışmacı finale kaldı. Geçtiğimiz ay yapılan final yarışmasında, tüm finalistler tek tek kameranın karşısına geçtiler... Deneme filmlerinin çekimlerinde bayan yarışmacılara Kadir İnanır, erkek yarışmacılara ise Müjde Ar eşlik ettiler. Filmlerin yönetmenliğini Atıf Yılmaz, görüntü yönetmenliğini ise Çetin Tunca yaptı. Çekilen filmler banyo edildikten sonra sıra jürinin filmleri izleyerek, birinci, ikinci ve üçüncüleri belirlemesine gelmişti. Final jürisi Atrf Yılmaz, Müjde Ar, Ömer Kavur, Levent Kırca, Kadir İnanır, İsmet Bodur, Mine Engez ve Ahmet Olcay'dan oluşuyordu... Jüri bütün bir gün boyunca deneme filmlerini birçok kez izledi ve sonunda kararını verdi. Bayanlarda Hacer Saraç birinci. Özlem Onursal ikinci, Süheyla Sınay üçüncü olmuşlardı. Erkeklerde ise Uğur Tankut birinci.
Fatih Mehmet Özses ikinci, Ertaç Türker ise üçüncü olmuştu... Artık söz sırası Yeşilçam'ındı.
PIRIL PIRIL, YEPYENİ BİR DEĞER
Uğur Tankut... Aylar boyu devam eden heyecan sonucu pek çok genç erkek arasından sıyrılıp, başa geçiveren gencin adı bu... Türk Sineması'nın ihtiyaç duyduğu taze kan..
Önümüzdeki yıllarda duyacağımız isimlerden biri olmaya aday...
Deneme filmlerinden sonra yarışma sonuçları kesinleşir kesinleşmez Uğur Tankut'un Kadıköy'de verdiği adrese gittik. Ve sevimli bir bekâr eviyle karşılaştık. İzmirli olan Uğur Tankut, yarışma için geldiği İstanbul'da yine İzmirli finalistlerimizden Serdar Karaca ile birlikte kalıyordu. İki arkadaş sinema artisti olmayı kafaya koymuş, birlikte bunun mücadelesini veriyorlardı... Aynı evde kalan arkadaşları Mevlüt Havan ile birlikte karşıladılar bizi. İperi buyur ettiler. Uğur birinci olduğunu öğrendiği zaman gözleri sevinçle parladı, buna karşın, Serdar’ın gözleri dereceye giremediğini öğrenince biraz bulutlanır gibi oldu ama, kısa bir süre sonra o da Uğur'un sevincine ortak oldu.
UĞUR, KİMLİĞİ, ZEVKLERİ...
1959 yılında İzmir'de doğan Uğur Tankut, aynı kentin Eşrefpaşa semtinde oturmakta. Bir kız kardeşi var. Babası emekli memur. Annesi ise halen hemşirelik yapmakta. Uğur'un yarışmalara katılması ve dereceler alması yeni bir olay değil. Bir derginin fotoroman yarışmasında ikinci olan ve altı fotoroman çeviren genç, aynı derginin sinema yarışmasında da ikinci olmuş. Ancak bu kez talih kendisine güldü ve dergimizin geleneksel Artist Yarışması'nda birinciliği kazandı.
Lise mezunu olan Uğur, halen İzmir Meslek Yüksek Okulu, İnşaat Bölümü öğrencisi... İsterseniz buradan sonra sözü kendisine bırakalım:
«Boş zamanlarımda, özellikle sabahları uzun mesafe koşarım. Lise yıllarında atletizmde bazı iyi dereceler yaptım ve çeşitli madalyalar kazandım. 200 metrede Ege Liselerarası Bölge Birincisi oldum. Fırsat buldukça felsefe ile ilgili bilimsel kitaplar okumaktan hoşlanırım. Sinemayı bir meslek olarak düşünüyorum ve o nedenle bu sanat dalında başarılı olmak için çaba harcayacağım. Toplumsal ve sanat yönü ağır basan filmlerde oynayabilmeyi isterim. Bizden 'Sürü', yurt dışında 'Kramer Kramer'e Karşı' ve ‘Taksi Şoförü’ en beğendiğim filmler. Türk sanatçılarından Tarık Akan, Kadir İnanır, Gülşen Bubikoğlu ve Necla Nazır’ı, yabancılardan Robert de'Niro, Alain Delon, Jacqueline Bısset'i beğenirim.»
HACER STAR'LIĞIN İLK BASAMAĞINDA
Hacer Saraç, artist yarışmasında bayanlarda birinci olan genç kızın adı. Hacer, 1962 Ankara doğumlu.. Lise mezunu. İngilizce biliyor. 5 yaşında babasını, 13 yaşında da annesini kaybetmiş. «Öğrenimimi ve yaşamımı biri evli olan iki ablamın yanında sürdürdüm bu güne kadar» diyor. İngilizce bilgisini artırmak için iki yıl İngiliz Kültür Demeği'ne devam etmiş. Bu arada Milli Piyango'nun televizyon reklamında da yer almış. Fazla yorulmamak şartıyla sporu seviyor. En çok voleybol oynarmış. Lise yıllarında okulunun basketbol takımında yer almış. Ayrıca geçtiğimiz yıl bir süre de vücut estetiği çalışmış. Bundan önce bir derginin sinema yarışmasına katılmış ve dördüncü olmuş. «Sinema dalında kendimi yetenekli buluyorum. Herkesin yapabileceği bir iş vardır. Ben de sinemada başarılı olacağımı düşünüyorum» diyor ve ekliyor, «Sosyal içeriği olan, seyirciye bir mesaj verebilen filmlerde oynamayı isterim.»
Hacer Saraç en çok Roger Vadim'in «Ateş» adlı filmini beğenmiş. Uzun zamandır sinemaya gidemediği için sevdiği bir yerli film adı veremiyor. Türk sanatçılarından Tarık Akan, Türkan Şoray, Mualia Sürer, Vahi Öz’ü, yabancılardan Jacqueline Bisset, Richard Burton, Anthony Quinn'i beğendiğini söylüyor ve, «İmkân olsa Fikret Hakan'la bir filmde oynamayı İsterdim» diyor. Hacer soyadını söylemekten kaçındığı Kemal adlı bir gençle nişanlı. Nişanlısının onun sinema artisti olmak istemesine kızıp, kızmadığını sorduğumuzda güldü ve şu cevabı verdi:
«Gerçekte benim bu yarışmaya katılmam nişanlımın teşviki ile oldu. Eğer o izin vermese idi katılamıyacaktım. Ancak, o da benim sinema konusunda istekli ve yetenekli olduğumu bildiği için, bu isteğime saygı duyuyor, yardımcı oluyor.»

YARIŞMANIN yüzülüp yüzülüp kuyruğuna gelinmişti. Final jürisi deneme filmlerini seyredecek ve nihaî karara varacaktı. Filmlerde yarışmacılar Müjde Ar ve Kadir İnanır eşliğinde Selim İleri'nin senaryosunu yazdığı kısa bir olayı canlondırmaya çalışıyorlardı. Beyazperdedeki görüntüde oturuyor, kalkıyor, dolaşıyor, üzülüyor, seviniyorlardı. Ve Atıf Yılmaz. Müjde Ar, Ömer Kavur, Levent Kırca, Kadir İnanır, İsmet Bodur, Mine Engez, Ahmet Olcay'dan oluşan |üri, her yarışmacının filmini büyük bir dikkatle en az 4 - 5 kez seyrediyordu. Önce ilk eleme yapıldı. Elemede seçilen filmler birkaç kez daha izlendi ve jüri üyeleri karar vermek üzere salondan ayrılıp toplantı odasına çekildiler. Yaklaşık bir saat süren tartışma sonucu Türk Sineması'nın yeni isimleri belirlendi. Uğur Tankut ve Hacer Saraç...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Emel Sayın Ayrılığa Dayanamıyor

Yüksek bir kuleden çevreyi gözlüyorum. Birden kulenin dibinde Selçuk beliriveriyor. Saçlarım öyle uzun ki, aşağıya kadar uzatabiliyorum... Tıpkı, masallarda olduğu gibi, saçlarıma tutunarak tırmanmaya başlıyor. Sonra boşluktan bir el uzanıyor ve saçlarımı tam ortadan kesiveriyor.. Selçuk düşüyor...» Emel Sayın , sık sık buna benzer düşler görüyor ve çığlıklarla uyanıyor... Günler, haftalar, aylar, hatta yıllar, öylesine çabuk gelir geçer ki, çoğu kez hızla geçen bu zaman içinde, kimi zaman aynaların, kimi zaman da takvim yapraklarının karşısında şaşırır kalırız. Ne var ki, zaman, herkes için çabuk geçmez. Hele hele yolları gözlenen bir sevgilinin dönüşü beklenirken, hiç geçmez... İşte, Emel Sayın için de zaman bir türlü geçmiyor. Ünlü sanatçı, zaman içinde zaman yaşıyor. Kimbilir, vatani görevini Konya’da yapmakta olan Selçuk Aslan için de durum aynıdır. Belki de «İbibikler öter ötmez ordayım, vatan borcu biter bitmez ordayım» türküsü dilinde, talim alanlarında koşarken, hep...

Gülşen Bubikoğlu Bilinmeyenlerini Anlattı

Kanlıca otobüs durağından iki yüz metre ilerde, deniz kıyısınıdaki 20 numaralı villada bizi karşılayan Gülsen Bubikoğlu , öfkeyle konuşuyordu: «Hakkımda pek çok söylenti dolaşıyor. Beni 'Dallas'ın Sue Ellen'ına benzetenler var... Güya çok mutsuz bir yaşamım varmış. Evimden dışarıya tek başıma adım atamazmışım. Eşim Türker İnanoğlu ile kavgalı gürültülü bir ilişkimiz varmış... Ve ben düştüğüm bu bunalımdan biraz olsun kurtulabilmek için, tüm sevgimi 3.5 yaşındaki kızım Zeynep'e veriyormuşum. » Villanın bahçesinden uzun uzun denizi seyreden Gülşen Bubikoğlu, daha sonra gülerek konuştu: «Hadi, birlikte alışverişe çıkalım...» Villadan dışarı adım attıktan sonra Gülşen Bubikoğlu da içimizden biri oluvermişti... Manavın, «Abla gözünü seveyim bunlar da seçilir mi!» dediği sebze ve meyveleri, bu sözlere kulağını tıkayarak, büyük bir dikkatle filesine dolduruyordu. Yorulmuştu Bubikoğlu... Kanlıca vapur iskelesinin yanı başındaki çay bahçesinde oturdu ve yoğurt yedi......

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....