Ana içeriğe atla

Yılmaz Güney Tarihte Bir İlke İmza Attı

Bu yıl İstanbul sinemalarına bir hal oldu!. Temeli geçen sezon atılan «toplu gösteriler» kendini hissettirir derecede İstanbul sinemalarının afişlerine yerleşti.. «İsveç filimleri haftası», «Fransız yeni dalga filimleri haftası», «Tarihi filimler haftası», ünlü rejisörler, ünlü oyuncular adına çeşitli haftalar düzenlendi, bir hafta süreyle, adma hafta düzenlenen ülkenin, akımın, yöneticinin artistin geçen yıllarda oynayan filimleri İstanbul sinemalarında tekrar gösterilmeye başlandı..
Geçtiğimiz hafta bu «haftalar» modasına bir Türk artistinin de adı katıldı.. Bu, Türk sineması açısından önemli bir olaydı. Zira Türk sinema tarihinde ilk defa bir oyuncunun adına «toplu gösteri» düzenleniyordu. Türk sinema tarihine geçecek bu oyuncunun adı ise Yılmaz Güney'di.. «Çirkin Kral» Yılmaz Güney.. Bir hafta süreyle Çirkin Kral'ın ismi, kendimizi bildik bileli kollarını yabancı filimlere açmış olan Yeni Melek sinemasının vitrinlerini «üsledi.. Sayılan bir hayli kabank olan Yılmaz Güney hayranlan belki de ilk defa Yeni Melek sinemasını doldurdu.. Yeni Melek sinemasının tiryakileri, belki de hayatlannda ilk defa bir yerli filim seyretti..
«Yılmaz Güney» haftası için filimciler ünlü yıldızın şu filimlerini seçmişlerdi: «Kurbanlık Katil, Seyit Han, Kızılırmak Karakoyun, Hudutların Kanunu, Kozanoğlu ve Antalya Festivalinde «Altın Portakal» kazandıktan sonra Yeni Melek’te gösterilen İnce Cumali..
Yılmaz Güney'in vefalı seyircisi daha «Kurbanlık Katil» in gösterildiği ilk gece sinemayı doldurmuştu. Bu arada Yeşilçam'm ünlü isimleri de bu geceyi Çirkin Kral'la paylaşmaya gelmişlerdi. İşte Hülya Darcan, Mine Mutlu, Sezer Güvenirgil-Tunç Oral çifti, Tanju Korel, Piraye Uzun, Tugay Toksöz, Süleyman Turan, Hayati Hamzaoğlu, Danyal Topatan, Bilal İnci, Atilla Ergün, Yılmaz Güney sinemaya filim başlamadan yan m saat önce gelmişti. Bütün davetlilerin elini teker teker sıkıyor, «Merhaba.. Hoş geldin ağam, bacım,» diyordu. Başı her zaman olduğu gibi önündeydi, az fakat öz konuşuyordu.. Çekingendi, ürkekti, ama heyecanlıydı.. Gözleri mutluluk pmltılan ile doluydu..
Yılmaz Güney bu mutlu gününde dost Yeşilçam’a, meslektaşlarına ve velinimeti olan seyircilerine çiçeklerle donanmış sahneden şöyle seslendi:
- «Bu gün benim için önemli bir gündür.. Bu yıl sinemada 13. yaşıma giriyorum. Eğer bu güne kadar sinemada birşeyler yapabildimse bunu, hiç şüpheniz olmasın sîzlere borçluyum. Mücadelemde bana destek olan sadece ve sadece siz seyircilerim ve sayıları hayli az olan dostlarımdır. Eğer ilerde yine birşeyler yapabileceksem bu yine sizlerin desteğiyle olacaktır. Türlü üç kağıtçıların kol gezdiği bu sinemada basına çok iş düşüyor ve bütün bunlara rağmen bazı gazeteci arkadaşlar sorunlarımıza eğilmek yerine, beni devamlı hadise çıkaran, eli tabancalı bir kabadayı olarak göstermeyi tercih ediyor. Melek olduğumu iddia etmiyorum, ama Yılmaz Güney'in sinemaya getirdiklerinden, getirmek istediklerinden neden bahsedilmiyor.»

Alkışlar, alkışlar.. Yılmaz'ın başı yine önünde.. Ağır ağır iniyor sahneden.. Balkonun en önündeki koltuğuna oturuyor. Artık söz, perdedeki Çirkin Kral’ındu.. Güney vuruyor, Güney sıçrıyor, Güney atlıyor, Güney sanatını konuşturuyor ve Yeşilçamlı arkadaşları Hülya Darcan, Mine Mutlu, Süleyman Turan, Tunç Oral ve zifiri karanlıkta, iç cebinden çıkardığı konyak şişesini ürkek bir tavırla başma dikip, etrafa kokular yayan Tugay Toksöz, perdedeki Yılmaz’ı hayranlıkla, biraz da gıpta ile seyrediyor. Kapıda ise Yılmaz Güney hayranlan Çirkin Krallarını omuzlarına almak için sabırsızlıkla filmin bitişini bekliyor...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Emel Sayın Ayrılığa Dayanamıyor

Yüksek bir kuleden çevreyi gözlüyorum. Birden kulenin dibinde Selçuk beliriveriyor. Saçlarım öyle uzun ki, aşağıya kadar uzatabiliyorum... Tıpkı, masallarda olduğu gibi, saçlarıma tutunarak tırmanmaya başlıyor. Sonra boşluktan bir el uzanıyor ve saçlarımı tam ortadan kesiveriyor.. Selçuk düşüyor...» Emel Sayın , sık sık buna benzer düşler görüyor ve çığlıklarla uyanıyor... Günler, haftalar, aylar, hatta yıllar, öylesine çabuk gelir geçer ki, çoğu kez hızla geçen bu zaman içinde, kimi zaman aynaların, kimi zaman da takvim yapraklarının karşısında şaşırır kalırız. Ne var ki, zaman, herkes için çabuk geçmez. Hele hele yolları gözlenen bir sevgilinin dönüşü beklenirken, hiç geçmez... İşte, Emel Sayın için de zaman bir türlü geçmiyor. Ünlü sanatçı, zaman içinde zaman yaşıyor. Kimbilir, vatani görevini Konya’da yapmakta olan Selçuk Aslan için de durum aynıdır. Belki de «İbibikler öter ötmez ordayım, vatan borcu biter bitmez ordayım» türküsü dilinde, talim alanlarında koşarken, hep...

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...