Sahne ve televizyonda
birbirinden güzel türküleriyle karşımıza çıkan Kamil Sönmez'in her zaman gülen yüzünün ardında dram dolu bir yaşamın
gölgeleri var Sanatçı, oldukça zor geçen bir çocukluk ve
gençlik yaşamından sonra mutlu bir evlilik yapmış ama, bu
mutluluğu da çok kısa sürmüş. Buna rağmen gülmeyi unutmayan
sanatçı, bakın o günleri nasıl anlatıyor:
«Eşimle birbirimizi
tanıyarak severek evlendik. Çok mutluyduk ama, turneler, konserler,
film çalışmaları yüzünden sık sık yuvamdan ayrı kalmam
önceleri tartışmalara, sonra da dargınlıklara yol açtı.
Sonuçta anlaşarak ayrıldık. Fakat birbirimizi hala seviyoruz.
Kısacası mutluluğun içinde mutsuzluğu yaşıyorum.»
Sanatçının
mutsuzluğu sadece aile hayatında değil, tüm geçmişinden
kaynaklanıyor. Çocukluğunu, okuldan arta kalan zamanlarda 25
kuruşa ayakkabı boyayarak geçiren Kamil, o çağlarını istediği
gibi yaşayamadı.
Ailece Ordu'nun
Perşembe ilçesinde oturuyorlardı. Kamil, zar zor ilkokulu bitirdi
ve ortaokula yazıldı. Artık boş zamanlarında sinemalarda
patlamış mısır da satıyordu; bu şartlar altında ortaokuldan
mezun oldu. Sonra Giresun İlköğretmen Okulu'na yazıldı, buradan
da yatılı olarak Ankara Devlet Konservatuvarı Opera Şan
Bölümü’nde girdi. Kamil’in babası çok güzel bağlama
çalıyor, iyi türkü söylüyordu. Oğlunun da iyi bir türkücü
olmasını istiyordu.
Ama ne gezer...
Kamil okul tatillerinde
bile artık eve kapanıyor, babasından gizli gizli şan çalışıp,
aryalar okuyordu. Babası yasak etmişti ona operayı. Kaç kez
Kamil'e, «Bunlar ne biçim türkü? Neden bangır bangır
bağırıyorsun?» diyerek birçok kereler haşlamıştı.
Kamil Sönmez 1967
yılında askere gider ve dönüşünde kendini rahmetli Avni
Dilligil’in tiyatrosunda oyuncu olarak bulur. Daha sonra
Ankara'daki çeşitli tiyatrolarda çalışır.
1972 yılında
tesadüfen aynı oyunda rol adlığı tiyatro oyuncusu Ayşe Demirel
ile hayatını birleştirir ve bir yıl sonra da Selim adını
verdikleri bir çocukları dünyaya gelir. Çocuk, aileye mutluluk
yanında, bir neşe ve babaya da şöhrete giden yolda ilk ciddi
teklifi getirir.
Çocuğun aileye uğur
getirmesinden dolayı bir adını da «Uğur» koyarlar.
Kamil Sönmez'in sesini
ilk kez Zülfü Livaneli keşfeder ve ilk ciddi teklif ondan gelir.
İsterseniz bundan sonrasını Kamil Sönmez'den dinleyelim:
«Zülfü Livaneli,
benim çalıştığım tiyatronun karşısında kitapçılık
yapıyordu. Tiyatroya gelir, oyunları izlerdi. Hiç unutmam 1973
yılında bir sonbahar akşamı bana: 'Sen belki çok büyük tiyatro
oyuncusu değilsin, ama bu sesini değerlendirebilirsen çok iyi bir
ses sanatçısı olabilirsin' dedi. Ve ilk plağım olan 'Hekimoğlu'
ile 'İnce Memed Türküsü'nü Zülfü Livaneli'nin hesabına
yaptım. Plak tutulunca Ankara'daki çeşitli gazinolarda Türk Halk
Müziği sanatçısı olarak çalışmaya başladım. Bu arada
televizyon programları da yapıyordum... Fakat ilk büyük patlamam
'Gemiciler' adlı türküyle oldu. Bilinen bir türküyü değişik
bir yorumla okuduğum zaman herkes karşı çıkmıştı...
«Unutamadığım büyük
olaylardan biridir 'Gemiciler'. Çünkü bu türküyle hayatımın
akışı değişti.»
Kamil Sönmez'in,
«Gemiciler» türküsünden sonra şansı bir hayli açılır. Her
yeni teklif, her yeni televizyon programı; sahne tekliflerini de
beraberinde getirir.
Sanatçı, bu arada
radyo arşivlerini karıştırırken Rize Cezaevi'nden çıkan ve
arşivde tozlanmaya mahkum olan «Şişmanoğlu» adlı türküyü
bulur... «Şişmanoğlu», Rize Cezaevi’nde öldürülmüş bir
efsane kahramanının öyküsüdür. Kamil Sönmez bu türküyle
özellikle Karadeniz yöresinde çok tutulur, sevilir.
Plak çalışmaları
başarıyla sürerken, bir film teklifini değerlendiren sanatçı,
«Düşman» adlı filmde önemli bir rol alır. Bu filmi diğerleri
izler...
Amacını şöyle
açıklayıp, sözlerini noktalıyor;
«Amacım,
yapabildiğimden daha iyi şeyler başarmaktır. Her şeye edindiğim
bu ilke ve sabrım ile sahip oldum.»...(diğer haberler için
aşağıdaki linke tıklayın)
Yorumlar
Yorum Gönder