20.yüzyılın gelini
bir zamanlar ne prensesti, ne de geleceğin İngiltere Kraliçesi. O
bir halk kızı olmamakla birlikte, aristokrat bir aileye ait, sade
yaşayan bir genç kızdı. Kendi yaşamını kendisi sağlayan,
basit bir evi, kız arkadaşlarıyla paylaşan bir kız... Çok
sevdiği çocuklarla ilgili bir meslek seçmişti kendine Çocuk
yuvasında eğitmenlik yapıyordu. Bu çocuklarla oyunlar oynar,
onlara annelik yaparken, bir gün geleceğin İngiltere tahtına
çocuklar yetiştireceğini nereden bilebilirdi?..
O zamanlar Prenses Diana'nın diğer gençlerden değişik özellikleri vardı. Kız
arkadaşları erkeklerle gezip tozuyor, flört ediyorlardı. Ama,
Diana sessizliği yeğliyor, açık havada tek başına dolaşmaktan
hoşlanıyordu. Lady Di okuldayken, kız hokey takımının kaptanı
olmuştu hep. Takımın başarılı olmasında büyük payı vardı.
Aynı zamanda çok iyi piyano çalan Lady Diana, gerçekten de engin
bir müzik kültürüne ve ince bir zevke sahip... Bunda halasının
iyi bir kompozitör olmasının ve ona bu alanda elinden geldiğince
yardım etmesinin inkar edilemez payı da büyük. Lady Diana'nın
uğraşı alanları bununla da bitmiyor. Aynı zamanda çok iyi bir
yüzücü de olan Lady Diana'nın bunca kısıtlı zamanına karşın,
bu kadar geniş bir çeşitlilik gösteren uğraşılarını,
böylesine uyumlu bir şekilde nasıl sürdürebildiğine şaşmamak
elde değil. Gazetecilerin belirttiklerine göre Lady Diana'nın
spora ayırdığı zaman, eşine ayırdığı zamandan daha çok.
Prenses Diana'nın
yaşıtlarından çok değişik biri olduğunu söylemiştik. Soylu
bir aileye ait olmasına karşın, gardırobu evlenmeden önce jeans
pantolonlardan, kazaklardan oluşuyordu. Çoğu kez ucuz giysilerdi
bunlar. Ancak nişanlılıkları süresince ana kraliçenin yanında
kalan Prenses Diana'nın gardırobunu yenilemesi istendi. 17 yaşından
beri ailesinden ayrı, kendi bildiği gibi yaşayan Prenses
Diana'nın, artık 20 yaşındaki bir genç kız gibi değil, bir
Prenses'e yakışır şekilde davranması gerekiyordu.
Kraliçe'nin ilk
istekleri, sürekli gülümsemesi, alış veriş yapmaması,
toplulukta sigara içmemesi, başını öne eğmemesi idi. Prenses
Diana istese de istemese de bu kurallara uymak zorundaydı. Kraliçe
de pek haksız sayılmazdı, tüm dünyanın gözü, sevgili gelinine
çevrilmişti çünkü. Resmi davetlerden pek hoşlanmayan Diana
yüklendiği sorumlulukları yerine getirmek için elinden geleni
yapmaya çalıştı. Davetlerde, toplantılarda, ailece gittikleri at
yarışlarında giydiği giysilerle adeta bir fotomodeli andırıyordu.
Jeans pantolonlu genç kız gitmiş, yerine son derece şık giyinen
zarif bir hanımefendi gelmişti.
Nişanlandıktan sonra
bir protokol sırasında Prenses Diana'nın durgun duruşu dikkati
çekmiş ve Kraliçe tarafından bu tür yerlerde sürekli
gülümsemesi tekrar hatırlatılmış Prenses Diana'ya.
Bu arada gazetecilerin
açıkladığına göre Prenses Diana'nın balayı gezisinde nereye
gideceklerinden haberi yokmuş. Prens Charles, bunu bir sürpriz
olarak saklamış. Ama hizmetkarlardan biri bunu Prenses Diana'ya
fısıldamış. Balayına Britannia adlı yatla çıkan genç çift,
özellikle Prenses Diana'nın çok görmek istediği Karaib
Adaları'na da uğramayı düşünüyor. Prens Charles'in ona
hazırladığı bu sürprizlere Prenses Diana çok sevinmiş.
Küçüklüğünden beri en büyük isteği Karaib Adaları'nı
görmekmiş Prenses Diana’nın.
Yılın düğününden
sonra çok sevindiği bir şey daha olmuş Prenses'in: Bir zamanlar
eğitmenlik yaptığı yuvadaki çocuklardan birinin verdiği düğün
armağanı. Küçük çocuğun sevgili öğretmenine verdiği hediye,
kendisinin yaptığı bir resim. Resimde Prens Charles ve Prenses
Diana'nın düğün törenlerini anlatmış küçük çocuk. Prenses
Diana, bu resmin aldığı en kıymetli düğün hediyesi olduğunu
ve hayatının sonuna kadar bir anı olarak saklayacağını
açıklamış. Bu hediyeyi bir prenses olarak değil, bir öğretmen
olarak kabul ettiğini ve çok duygulandığını belirtmiş yüzyılın
gelini Prenses Diana...(diğer haberler için aşağıdaki linke
tıklayın)
Yorumlar
Yorum Gönder