Ana içeriğe atla

Mehmet Ali Ağca İtalya'da

ADI uzun bir süre gazete manşetlerinden ve ajans bültenlerinden düşmeyen ünlü terörist Mehmet Ali Ağca'nın yaşamı şimdi de bir filme konu oluyor, İtalyanlar'ın Martini şirketinin şu sıralarda çekimine başlayacağı film, İliadri orijinal adını taşıyor.
Filmin yönetmeni Federico Mancinelli, Ağca'nın hayatından belirli pasajlar alarak, bunları tek bir senaryoda toplamış. Türkçe adı «Huzur Hırsızları» olan bu iddialı filmin çekimi için gerekli incelemeleri yapmak üzere geçen hafta sessizce Türkiye'ye gelen yönetmen Mancinelli, bir Türk sanatçısına da başrollerden birini vereceğini söyledi. Daha sonra geldiği gibi yine sessizce ülkemizden ayrılan yönetmen, odak olarak özellikle Türkiye ve Ortadoğu başta olmak üzere doğu ülkelerindeki terör olaylarını aldıklarını söyleyerek şöyle sürdürdü konuşmasını: «Filmdeki orta yaşlı kadın profesör rolünü daha önce uzun yıllar İtalya'da kalan ve iyi İtalyanca bilen şarkıcı Çiğdem Aytaç'a verdik. 'İtalya'da artist mi yok?' diyeceksiniz belki. Var olmasına var da senaryodaki rol Çiğdem Aytaç için tam biçilmiş kaftan. Hem sonra reklam açısından da iyi olacağına inanıyorum.» Ağca'ya benzeyen ve o karakterde olan bir teröristin öyküsünün anlatılacağı filmde Papa'ya suikast olayının yer almayacağını özellikle vurguluyor filmin yönetmeni.

Söz konusu teröristi ise, Türkiye doğumlu olan ve Türkiye'den on iki yaşında ayrılmış olan İtalyan Sineması'nın genç oyuncularından Franco Dani canlandıracak. Dünyanın en büyük üniversitelerinden olan Roma ve Padova'da, çekimi iki ay kadar sürecek olan filmde, çevrenin huzurunu bozan, herkese korkulu rüyalar yaşatan insanların öyküsü ve özel yaşamlarındaki dramları anlatılıyor. Film ayrıca, doğu ülkelerindeki terör olaylarından küçük pasajlar aktarıyor. Doğu ülkelerinden birinde görevli olan bir kadın profesör (Çiğdem Aytaç) kendi ülkesinin hükümeti tarafından İtalya'ya gönderilir. Aslında çok tecrübeli bir kadın polis olan profesörün amacı, kendi ülkesinden kaçan teröristleri, profesör rolü oynayarak yakalamaktır. Bu arada öğrencilerinden biri ile (Franco Dani) aralarında duygusal bir yakınlık doğar. Profesör kadın daha sonra bu öğrencinin gerçek kimliğini öğrenince de oldukça güç duruma düşer. Bir ikilemle karşı karşıya kalmıştır. Film birbirinden ilginç, değişik bir olaylar örgüsüyle gelişerek sonuçlanır...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...