Ana içeriğe atla

Orhan Günşiray Filiz Akın'a Fal Baktı

Filiz Akın çeşitli meziyetleri olan bir artistti. Hoş sohbetti, iyi taklit yapardı, fıkra anlatmaktaki ustalığını yakınları öteden beri söylerlerdi. Fakat fal merakı, göbek atması ilk defa «Yankesici Kız»ın setinde dile geliyordu. Herkes gibi buna Orhan Günşiray da hayret etmişti...
KURTULUŞ’ta ahşap bir evdeyiz... Türker İnanoğlu'nun yönetiminde «Yankesici Kız» çekilececek. Bekliyoruz. Işık provası, derken kamera provası da yapılıyor. Oyuncular salonun ortasında yerlerini alıyorlar. Genç rejisör çevresine son bir defa daha göz attıktan sonra:
-«Hazır mısınız çocuklar?.»
-«Evet!..»
-«Kamera!..»
ince bir motor tıkırtısı... Zil sesleri... Filiz Akın'ın profesyonel dansözlere taş çıkartacak güzellikte göbek attığını görüyoruz. Üzerindeki basma entari alacalı bulacak... Kulaklarındaki küpeler oldukça iri... Göbek attıkça sağa sola doğru gidip, geliyor... Orhan Günşiray da, üzeri içki dolu masanın kenarında. Gülerek, karşısında rakseden genç kadına bakıyor... Çekilen sahne bir oturak alemi... Orhan Günşiray ve Filiz Akın ise iki çingene... Ayrıca Filiz Akın bu filmde milyoner bir kolejli kızı oynuyor. Aynı filmde iki ayrı tip...
Biraz sonra kamera tıkırtısı kesiliyor. Filiz Akın göbek atmaktan yorulmuş... Türker'e:
-«Dinleneyim biraz... Nasıl başarabildim mi?..» diye soruyor.
Türker memnun, gülüyor:
-«Tamam Filiz, istediğim gibi oldu. Şimdi biraz dinlen. İstersen makiyajını da tazele. Öteki elbisen de hazır olsun. Çünkü bundan sonra çekeceğim sahne kolejli kız'la ilgili.»
Filiz Akın makiyajını tazeliyor. Giyeceği elbisesi de hazır. Ama epey de vakit var diğer sahnenin çekilmesine... Canı sıkılıyor... «Tamam buldum» diyor içinden. Yatağın üzerinde oturan Orhan Günşiray'a yaklaşıyor:
-«Faldan hoşlanır mısın Orhan bey?..»
-«Fal mı, bilmem, hiç denemedim.»
-«Deniyelim isterseniz?..»
-«İskambil falı mı, yoksa bakla falı mı?..»
-«Hangisi olursa!..»
Çalışılan evde bakla olmadığından, iskambile başvurmak zorunda kalıyor. Şimdi birlikte oturdukları yatağın üzerinde kağıtlar yan yana... Birliler, İkililer, valeler yer değiştirdikçe Filiz Akın konuşmasına devam ediyor:
-«Orhan bey,» diyor, «durumunuz hiç de iyi görünmüyor. Yani gönül işlerinizde bir karışıklık olacak.»
-«Karışıklık mı dediniz? Falınızda yanılmıyorsunuz ya?!. Çoktandır uslandığımı herkes bilir.»
-«Çapkınlığınız bütün bunlara rağmen devam ediyor. Çok kısa bir süre içinde hayatınıza, esmer, güzel bir kadın girecek. Bakın, şimdilik meçhul olan bu kadın evlenmek isteyecek. Bana, netice karanlık gibi geliyor.»
Orhan Günşiray önce işi ciddiye almazken, birdenbire meraklanıyor:
-«Evet, evet devam edin, sizi dinliyorum.»
Filiz Akın'ın dudaklarında gizli bir tebessüm:
-«Orhan bey, size dememiş miydim durum karışık... Vallahi ortada bir kadın daha var... Sarışın, yeşil gözlü biri...»
Günşiray, büyük bir sabırsızlık içinde... Nihayet dayanamayıp atılıyor:
-«Fal bakma sırası şimdi bende galiba. Ama ben iskambil falından anlamam. Lütfen elinizi uzatır mısınız?»
Günşiray uzatılan eli avuçlarına alıyor. Ve tam sözlerine başlıyacağı sıra reji asistanının sesi duyuluyor:
-«Set hazır Filiz Hanım, sizi bekliyoruz.»
Filiz Akın yatağın üzerinde doğrulup, kalkarken:
-«Falıma bakmak kısmet değilmiş Orhan Bey. Sakın meraklanmayın. Hayatınıza ne sarışın, ne de esmer bir kadın girecek. Size şaka yaptım,» diyor.

TEPSİDE GÖBEK — Filiz Akın dansözlere taş çıkartacak kıvraktıkta göbek atarken, Günşiray da şerefe kadeh kaldırıyordu...(diğer haberler için aşağıdaki linke tıklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...