ZAMAN
zaman geçmişimi düşünürüm. O zamanki benle şimdiki ben
arasında o kadar çok fark bulurum ki... Bundan bana kalırsa
yüzlerce yıl önce, takvim yapraklarına baktığımda ise sadece
birkaç yıl önce karşıma utangaç ve beceriksiz bir çocuk çıkar.
O
zamanlar yaz aylarında teyzemle birlikte geçirdiğimiz tatiller
benim için büyük bir acı kaynağı olurdu. Ama bu birlikte
geçirdiğimiz tatillerden birinin benim yaşamımda bir dönüm
noktası olacağını hiç bilmiyordum.
Gittiğimiz otellerde
teyzem ve ben çok enteresan bir çift oluştururduk. Teyzem iri
yapısı ve şişman vücuduyla benim önümden giderdi. Bense başım
önümde onu sessizce takip ederdim. Dümdüz saçlarım ve pek de
güzel olmayan elbisemle beceriksiz ve biraz da aptal bir öğrenciye
benzerdim. Hele onunla yediğimiz akşam yemeklerini hiç unutamam.
Yemek vakti geldiğinde kaldığımız otelin restoranına
indiğimizde garson bizi, özellikle teyzem gibi iştahlı bir
müşteriyi en güzel masalardan birine oturtmaya çalışırdı.
Oturduğumuz masada
teyzemin yaptığı ilk iş etrafı, etraftaki insanları gözden
geçirmek olurdu. Onların giysilerinden, davranışlarından
varlıklı ya da yoksul olup olmadığına karar verir, ahbaplarını
otelin en seçkin insanlarından seçmeye çalışırdı. Bazense hiç
kimseyi beğenmez ve yüksek sesle «Bu akşam konuşabileceğim hiç
kimse yok» derdi. O anda duyduğum utancı anlatmam için hiçbir
kelime yetmez sanırım. Daha sonra her zaman olduğu gibi önüne
gelen yemekleri büyük bir iştahla yemeye başlardı.
Gene öyle akşamlardan
birindeydik. Onun sesli sesli yediği yemeğin farkında dahi
değildim. Kendi düşüncelerimin arasına dalıp gitmiştim. Bir
ara yanımızdaki masada oturan bir müşteriye gözüm takıldı.
Teyzem de benim baktığım kişiyi görmüştü. Yüzüne baktığımda
onun yanımızdaki masada oturan adamı büyük bir dikkatle
izlediğinin farkına vardım.
«Bak» dedi bana. «Bu
adamı tanıdın mı? Çok zengindir. Geçen yıl aniden genç ve
güzel karısı ölmüştü. O günden sonra pek ortalarda görünmedi.
Hala da o şoku unutmamış gibi. Baksana yüzüne, adeta hasta
gibi.»
Karşımdaki
bu hiç tanımadığım adam için içimde büyük bir üzüntü
duydum. Gerçekten de üzüntülü bir hali vardı. İnce uzun
yapısı, kederli gözleriyle sanki bir türlü atamadığı bir
ızdırabı taşıyor gibiydi.
Ve
benim meraklı teyzem her zaman olduğu gibi bu tanımadığı, ama
hakkında çek şeyler işittiği adamın özel yaşamıyla ilgili
sorunlarıyla ilgilenmeye karar vermişti. Önündeki yemeyi aceleyle
bitiren teyzem büyük bir rahatlıkla yanımızdaki masaya doğru
seslendi. «Erkan Bey, merhaba.»
Erkan
Bey'in büyük bir sıkıntıyla başını kaldırıp bizden yana
baktığını gördüm. O anda yalnız kalmak isteyen bir insanı
rahatsız etmenin ne kadar büyük bir ayıp olduğunun farkına
vardım ve teyzem adına ben, büyük bir utanç duydum. Daha sonra
teyzemin her zamanki gürültülü sesiyle, bundan birkaç yıl önce
bir partide karşılaştıklarını hatırlatmak için onun yanına
gittiğini gördüm. Birkaç dakika sonra üçümüz de aynı masada
oturuyorduk. Aynı masada oturmamız onu daha yakından incelemek
imkanını doğurmuştu. Yer yer kırlaşan saçlarıyla Erkan Bey,
aslında çok yakışıklı bir adamdı. İnce yüzündeki koyu renk
gözlerine üzüntülü, dalgın bir bakış hakimdi.
Ve teyzemin soruları
birbiri peşisıra gelmeye başladı... Bu tatil kasabasında ne
aradığından tutun da, işlerinin iyi gidip gitmemesine kadar pek
çok soru birbirini takip etti. Erkan Bey'in bu sorulardan dolayı
büyük bir sıkıntı duyduğunu hissediyordum.
Konuşma
bittiğinde teyzem ertesi gün birlikte yemek yeme teklifinde
bulundu. Anlaşılan merakını çeken soruların tümüne birden
cevap bulamamıştı. Ancak Erkan Bey'in cevabı kesindi...
«Yarın
bütün günüm dolu. Bundan sonra da pek boş vaktimin olacağını
zannetmiyorum. Özül dilerim» dedi. Ve gitti.
Arkasından
teyzem, «Ne kadar enteresan adam» diye söyleniyordu. Sonra bana
döndü, «Biraz konuşkan olsana» dedi. «Artık çocuk değilsin.»
Odamıza
geldiğimizde teyzem, her zaman olduğu gibi erkenden yattı. Elime
kitabımı aldım ve okumaya başladım. Ama aklıma zaman zaman
birkaç saat önce birlikte oturduğumuz o hüzünlü adam geliyordu.
Kapının
vurulmasıyla düşüncelerimden uzaklaştım. Elinde bir notla
garson duruyordu.
«Bu
mektup size» diyerek elindeki notu verdi. Bilmediğim bir el
yazısıyla yazılmış olan kısa notu okudum: «Affedin beni.
Kabalık ettiğimi biliyorum...»
İmza olmadığı halde
notun kimden geldiğini biliyordum. Düşüncelerim yeniden bu hiç
tanımadığım insanın üstünde yoğunlaşmaya başladı.
Ertesi
gün hiç ummadığım bir şey oldu. Teyzem doktorun dediğine göre
üşütmüştü ve birkaç gün odasından çıkmaması gerekiyordu.
Bu da benim birkaç gün de olsa tek başıma hareket edeceğim
anlamına geliyordu. Bir an teyzemin hastalanmasından dolayı, daha
doğrusu onsuz geçireceğim birkaç günden dolayı mutlu olduğumu
farkettim. Ve bu düşüncemden dolayı kendi kendimden utandım.
Ertesi
akşam yemeği tek başıma yiyiyordum. Her zaman oturduğumuz masaya
bu kez tek başıma gittim. Ve o anda Erkan Bey'in de dün akşam
oturduğu masada yemek yediğini fark ettim. Artık benim için bir
başka masayı seçmek çok geçti... Ona bakmamaya çalışarak
yerime oturdum. Ancak menüyü aldığımda bütün beceriksizliğimle
masadaki çiçek dolu vazoyu devirmiştim. Aynı anda Erkan Bey'in
masamın başında durduğunu fark ettim.
«Artık
burada oturamazsınız» diyordu. Ve sonra garsonu çağırıp
servisi onun masasına yapmasını istedi.
Yemeğimizi
büyük bir sessizlik içinde yemeğe başladık.
«Arkadaşınıza ne
oldu?» diye sorması ile bu büyük sessizlik bozuldu. Ona teyzemin
hastalığından söz ettim.
«Üzüldüm»
dedi. Sonra devam etti: «Sanırım notumu aldınız. Yaptığım
kabalıktan sonra benimle yemek yemeniz büyük bir kibarlık...»
«Yo,
kaba değilsiniz» dedim. «Asıl kabalık yapan teyzemdi. Ama sizi
önemli bulduğu için bütün o özel soruları sordu...»
«Önemli
mi?» dedi. «Niçin önemli biri olayım?»
«Sanırım»
dedim. «Sanırım karınızın ani ölümü, sonra sizin büyük bir
üzüntü içinde bir süre insanlardan uzak kalmanız... İşte
bütün bunlar...»
«Teyzeniz
sizden çok farklı biri» oldu cevabı.
Daha
sonra Erkan Bey bana kendi yaşantımla ilgili çeşitli sorular
yöneltti. Artık bütün utangaçlığımı unutmuştum. Onun
yaşantımla ve ailemle ilgili sorduğu tüm soruları cevaplamıştım.
O
akşam yemeğinde Erkan Bey'te sohbetimiz saatlerce sürdü. Ve daha
sonraki günler de devam etti.
Yaşantımın dönüm
noktası olan bir akşam yemeğiydi bu. Ondan sonra birbiri peşisıra
gelen olaylar yaşantımın akışını değiştirdi... Ve ben bugün
zaman zaman o akşam yemeğini düşünür ve tek bir şey derim:
«Nereden, nereye...»...(diğer haberler için aşağıdaki linke
tıklayın)
Yorumlar
Yorum Gönder