Ana içeriğe atla

Müzeyyen Senar Kalpağı Kaptı

İzmirli Kürk’ten kürk alırken resimlediğimiz Müzeyyen Senar firma sahibine "Reklamınızı yapıyorum. Karşılığında bir kürk almam hadi fazla olur ama vizon kalpağı vallahi vermem. Bu da benim KDV’m'' dedi ve sonunda da anlaşarak kalpağın sahibi oldu. Tabii bu arada Başbakan Özal’a da rakip...
Başbakan Özal’ın iktidara gelmesiyle birlikte getirdiği deyimler de günlük yaşamın vazgeçilmez konularından oldu. Önce uzun bir süre "ortadirek" dillerde dolaştı, daha sonra "faturalı yaşam" dillere destan oldu derken şimdi de assolist "Katma Değer Vergisi" yani bilinen kısaltmayla KDV oldu. Her geçen gün basın - yayın organlarında KDV’li birşey görüyorum, yapılan sohbetlerin odak noktasını da artık KDV oluşturuyor. Hemen hemen herşeye konan KDV’den elbette kürkler de payını aldı. Yani artık kış ortasında ısınmak isteyenler kürklerini alırken KDV’lerini de ödüyorlar. İşte kürk seven sanatçılardan biri olan Müzeyyen Senar da geçtiğimiz hafta içinde modaya uygun yeni bir kürk satın almak için İzmirli Kürk’e gitti. Birbirinden değişik ve güzel kürkleri sırtına giyerek tıpkı mankenler gibi aynanın karşısında uzun uzun kendine baktı, en yakışanını bulmak için de hepsini bir bir denedi. Giydiği kürklerin hepsini çok beğenmesine karşın sonuçta bir tanesinde karar kılan Müzeyyen Senar’ın bu mini defile sonunda gösterdiği davranış ise Özal’a rakip çıktığını kanıtlamaya yetti de arttı bile.
Senar’ın Özal’a rakip olduğu alan ise son günlerin vazgeçilmez olayı. Ancak Müzeyyen Senar çok ilginçtir satıcı olarak değil de alıcı olarak KDV alıyordu, almasının gerekçesi ise kendisinin bir ünlü olarak giyeceği herşeyin markasını üstünde taşıyacağından doğal bir reklam yapmasından kaynaklanıyordu. Evet kendisini İzmirli Kürk’ten kürk alırken resimlediğimiz sanatçı şirket sahiplerinden Kasım Yaman’a "Ben sizden bir kürk alıp giymekle dolaylı bir şekilde reklamınızı yapıyorum. Şimdi eşim, dostum bana nereden aldın diye soracak, ben de İzmirli Kürk diyeceğim. Dost çevrem de geniş olduğuna göre müessesenizin reklamını gayet etkili bir şekilde yapacağım. Hadi bu reklamın karşılığında bir kürk almam belki fazla olur ama bu vizon kalpağı vallahi vermem. Bu da benim KDV’m olsun" dedi ve sonunda anlaşarak kalpağın sahibi oldu. Eh artık Müzeyyen Senar her gittiği yerden KDV’sini alırsa sonunda onun KDV milyoneri olmasına şaşırmamak gerekiyor değil mi? (diğer haberler için aşağıdaki linke tklayın)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kartal Tibet'le Bıyık Üzerine

Bıyık deyip geçmeyin hemen... Burnun hemen dibinde başlayıp üst dudağa paralel siyah bir çizgi çizen «bıyık» dediğimiz nesne cins cinstir, çeşit çeşittir. Kaytan bıyık vardır, pala bıyık vardır, badem bıyık vardır, pos bıyık vardır, douglas bıyık vardır, hatta pis bıyık bile vardır. Anlayacağınız hanımların biçim biçim, renk renk, çeşit çeşit saçları ve dahi saç modelleri varsa, biz erkeklerin de «bıyık» avantajı var. Üstelik bizimki öyle berberdi, kuafördü gibi beklemeli, masraflı değil. Bir makas, küçük bir ayna bıyığınıza istediğiniz biçimi vermek için yeter de artar bile! Şimdi, durup dururken bu bıyık meselesinden söz açışımız elbette sebepsiz değil. Biraz ilerimizde filim çevriliyor. O sahnenin çekimi biter bitmez Kartal Tibet yanımıza gelecek ve onunla «bıyıktan» bahsetmeye başlayacağız. Zihni temrin bizimkisi yani... Evet, sahne bitiyor, Kartal Tibet rejisörden izin alıp yanımıza doğru yürümeye başlıyor. Geldi... oturuyor... KARTAL TİBET VE BIYIK Kartal Tibet’te «bıy...

Turgut Özatay Evlendi

1964 yılını 1965'e bağlayan günlerdeyiz... İstanbul rıhtımına güzel bir Italyan gemisi yanaştı: «San Marco»... Gemiden çıkan turistler Istanbul'ın tarihi anıtlarını, tabiat güzellikleri görmek istiyorlar. Geminin merdivenlerinden iki İtalyan kızı iniyor. Tam o sırada Türk sinema dünyasının ünlü karakter oyuncusu Turgut Özatay da orada bir arkadaşını ziyarete gelmiş. Kızlardan İngilizce bileni Turgut'a, «Ayasofya'ya ne taraftan gidebiliriz?» dîye sordu. Turgut da bu iki turist kıza, «İsterseniz otomobilimle sizi oraya götürebilirim,» cevabını verdi. Biraz sonra üç kişi Ayasofya'nın 1500 yıllık kubbesi altında geziyordu. Genç kızlardan Cinzia Morigi adında olanı Fransızca biliyordu ve Urbino üniversitesinde felsefe doktorası yapıyordu. Cinzia, İtalya'ya gittikten sonra, pek beğendiği Turgut Özatay'a bir teşekkür mektubu yazdı. Turgut bu mektubu arkadaşı Vladimir Krasovsky'ye tercüme ettirdi. Mektuplaşma aylarca, hatta yıllarca devam etti. 1965 geçmi...

Fatma Girik'in Çıplaklıktaki Cömertliği

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi sinemaya da muhtelif yollardan gelinir; gelenlerin çoğu şöhret olup bol paraya kavuşma hayalini içlerinde bir virüs olarak taşıyarak silinip kaybolurlar, bir kısmı daha ilk edimini attığında önündeki bütün kapıları ardına kadar açık bulup zahmetsizce merdivenleri tırmanır; kimi dert çeker, çile çeker ama, direnir, şansını bekar. Şans günün birinde ona gülünce her şey birden ışıldar, şan, şöhret, para, hayranlar onun olur... Fatma Girik’i hangi sınıfa sokabilirsiniz. Bize kalırsa bu klasik sınıflamanın dışındadır Yeşilçam’ın mavi gözlü, açık sözlü Fato’su... Dışındadır, çünkü o şöhret olmak için çile çekmemiştir. Evet, sinemaya figüranlıkla başlamış, «Günahkar Baba» da, «Beş Hasta Var» da figüranlık yapmıştır, ama birden başrole fırlamış ve bir daha oradan aşağıya inmemiştir. Ama ne var, biliyor musunuz? Fatma Girik 'in asıl çilesi o zaman başlamıştır. Yeşilçam'da kadın yıldız öpüşmez, soyunmaz, makyajsız kamera karşısına geçmez, İstanb...

Orhan Gencebay'ın Spor Tutkusu

Spor adaleyi güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda beynin bütün fonksiyonlarını da güçlendirir, dolayısı ile iradeyi ve mantığı sağlamlaştırır.» Orhan Gencebay birbirinden ağır halterleri kaldırır, bisiklette pedal çevirip ter atarken, bir yandan da bunları söylüyordu. Sanatçının periyodik spor çalışmasını yaptığı aletli jimnastik salonunda bir yandan resim çekiyor, bir yandan da spor üzerine söyleşiyorduk. Orhan Gencebay, pek çok sinema sanatçısında bile olmayan atletik bir yapıya ve fiziğe sahipti ve bunu sürekli spor yapmaya borçlu olduğunu söylüyordu. Sanatçı sporla çocukluk yıllarından bu yana devam edegelen ilişkisini şöyle anlattı: «Samsun'da ortaokul ve lise sıralarında 5-6 yıl aralıksız vücut estetiği ve güreş çalıştım. Kondisyonum çok iyiydi. O yıllarda biraz da Jiu-Jitsu çalıştım ama, o zamanlar Uzakdoğu sporları ülkemizde henüz çok yeni idi. Bu yüzden o yönde pek fazla gelişemedim. Her zaman çok yürür ve çok koşardım. Bu, sadece bana özge bir davranış değildi....

Ajda Pekkan Konuşuyor

Kimisine göre Eurovision yenilgisinin getirdiği bunalımdan kimisine göre aşk ilişkilerindeki çıkmazdan büyük bir bunalıma itilmişti. Kimseyle görüşmek istemiyor, giderek kilo veriyor, gülmeyen yüzü, kuşkulu bakışlarıyla çok zaman bilinçsiz ve yanlış davranışlarda bulunuyordu. Bu sıkıntılı dönemini atiatamayacağım anlayınca her şeyi bırakıp kaçmak istedi. Günün birinde uçağa atladığı gibi Türkiye'den uçup gitti... Bazıları Londra'da olduğunu söylüyordu Ajda'nın... Ama kesin olarak kimsenin bildiği bir şey yoktu. Bir hafta Paris'te görülüyor, sonra Cenevre'de veya Zürih'de olduğundan söz ediliyordu. Beili ki, sıkıntısı, problemleri ülkesini terketmekle geçmemişti. Yerinde duramıyor, bir şeyler arıyor, aradığını bulamıyordu... İşte o günlerde ansızın bir akşam saatinde SES'e telefon etmişti Ajda... «Unutmak ve unutturmak istiyorum. Bıktım, usandım... En az altı ay gelmeyeceğim Türkiye'ye... Müziği seviyorum. 17 yıllık çocuğum benim. Kuşkusuz müzikten...