Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Neriman Köksal aramasıyla eşleşen yayınlar gösteriliyor

Hümeyra, “Fosforlu”yu Neriman Köksal'dan Devraldı

Türk sinemasının ilk “Fosforlu Cevriye”si olan Neriman Köksal ile halen bir gazetenin fotoromanında “Fosforlu Cevriye” olan Hümeyra , hafta içinde buluşup nöbet devir teslimi yaptılar... İki “Fosforlu”yu ŞEY biraraya getirirken, onlar yıllar arasında bir gezinti yapıyorlardı. Bundan tam 25 yıl önceydi... Türk sinemasınn o günlerde zirvedeki yıldızı Neriman Köksal ile erkek aktörlerin başta geleni Orhan Günşiray birlikte “Fosforlu Cevriye” serilerine başladılar... Bu filmler peşpeşe oynamaya başladığı zaman Neriman Köksal’ın külhan kadın tipi benimsendi ve Neriman Köksal’la “Fosforlu Cevriye” bütünleşti... Arada bir Türkan Şoray da bu türde ve isimde filmler yaptıysa da “Fosforlu Cevriye” Neriman Köksal’a maloldu sinemada... Ve aradan tam 25 yıl geçti... “Fosforlu Cevriye” yine karşımıza çıktı... Ama nöbet derişikliği yaparak... Bir gündelik gazetede yayınlanan ve aynı adı taşıyan fotoromanın başrolünü oynayan Hümeyra, tam yirmibeş yıl sonra Neriman Köksal’dan “Fosforlu” nö...

Neriman Köksal İlk Kez Turnede

Her «yeni denenen» iş, yapan için iki heyecanı birlikte getirir. Bunlardan ilki, bir işin yeniliğinden gelen tatlı heyecandır. İkincisi ise «başarıp başaramama» korkusunun körüklediği, ilki kadar «tatlı» olmayan daha başka bir heyecan. Bugünlerde Neriman Koksal biribirine taban tabana zıt bu iki heyecanı birlikte duyuyor. Hemen hemen günün her saatinde aklına girip çeşitli burgular yapan düşüncelerle cevap aramaktan bir hal oluyor. Meselenin aslı şu: Gönül Seval adil bir hanım organizatör var ya. İşte o hanım organizatör geçenlerde Neriman Köksala gelmiş, «Neriman hanım.. Ben Anadolu'dan yeni döndüm. Mart ayında bir turne daha yapmak istiyorum. Acaba as solist olarak benimle gelir misiniz?» diye sormuş. Neriman Köksal bir süre düşünmüş, sonra kendi kendine, «Niye gitmiyeyim,» demiş. «Filimlerim yıllarca Anadolu'da oynadı. Anadolu'nun birçok ilinde akrabalarım var. Giderim, hem oraları görürüm, hem de eğlence imkanları İstanbul’a nazaran daha kıt olan Anadolu'ya...

Yıllar Neriman Köksal'ı Yıpratamıyor

Bir İstanbul akşamı. Hafiften yağmur çiseliyor. Abide-i Hürriyet Caddesinde Abide apartmanının önünde bekliyoruz. Aldığımız bir habere göre, buraya az sonra ses sanatkârı Orhan Şener ile birlikte birçok şöhretin organizatörlüğünü yapan Fethi Pehlivan gelecek Aradan beş, on dakika geçti geçmedi önümüzde kırmızı, son model bir Chevrolet durdu. Beklediğimiz iki kişi içinden çıktı ve Abide apartmanından içeri girdi. Peşlerinde olduğumuzdan haberleri yok... Abide apartmanının beşinci kat nda 15 numaralı dairenin kapısında sarı madenden bir isim plâkası vardır... Bu plakanın üstünde büyük harflerle «NERİMAN KÖKSAL» yazılıdır. Zevk sahibidir Neriman doğrusu... Nice şöhretli artistin kapısında değil böyle bir işaret bulmak, isimlerini elli kuruşluk zilin üzerinde bile göremezsiniz. Zili çaldık. Kapıyı Neriman açtı. «Hoş geldiniz» diyecekti ama sözler boğazında düğümlendi, kelimenin yarısı ağzından zor çıkabildi. Şaşırdı, kaldı. Sonra da «Ah siz gazeteciler yok mu?» diye söylenmeye...

Neriman Köksal Ölmek İstiyor

Taksim Gazinosu sahnesinde sazlarını "Akord" eden çilekiş arkadaşlarının arasında heyecanlı heyecanlı dolaşıyordu. İşaret parmağım ileri doğru uzatarak: - Neler uyduruyorlar neler. Diye söze başladı. Behiye Hanım yüzünden hap almışım. Yok intihara kalkmışım. Olacak şey mi bunlar. Hiç kavga etmedik onunla. Ajda ile de etmedim. Beni anlaşılan filmlerden kabadayı sanıyorlar. İri olduğuma bakmayın. Oysa uysal, kendi halinde, hanımefendi bir kadınımdır. Perdenin yıllanmış şöhreti Neriman Köksal, geçen yıl bütün çevresini şaşırtan bir kararla şarkıcılığı seçip, Zeki Müren'in dümen suyunda Maksim Gazinosuna çıkarken, bütün bu başına gelenleri aklının kenarından bile geçirmemişti. Sinema seyircisinden çok daha değişik bir karakter taşıyan gazino seyircisinin alkışları arasında Neriman Köksal, İstanbul'dan sonra kendini Ankara sahnelerinin kulisinde de bulmakta gecikmemişti. İşte ne olduysa başkentin soğuk gecelerinde olmuş, eski perde, yeni sahne yıldızının iki tüp u...

Neriman Köksal Hayallerinin Peşinde

«Şişli'de bir apartman...» dayız. «Lüküs Hayat» operetindeki şarkının birinci satırı değil, sahici bir apartmanın içinde... Karşımızda güzel, alımlı - çalımlı, hatta epeyce ihtişamlı bir kadın, kucağına güzel bir «ut» almış, elindeki mızrapla bu boğuk sesli aletten tatlı nağmeler çıkartıyor. Hemen arkasından parlak, kırmızı rujlu dudaklarını açıp gözlerini kısıyor ve: «Vur sinema, mızrabın ile...» şarkısını söyiüyor. Arkasından o şarkı bitiyor başka şarkılar başlıyor: «Dünyada dost denen kelime yalan...», «Yalnız benim ol...», Sahilde o hoş buselerin...», «Mehtap...», «Dudağım dudağında...», «Sus sus kimseler duymasın...», «Kederli günlerimde...», «Aşk gönül vermem...», «Aşk ateşi hiç sönmez...» «Fosforlu Çevriye...» «Bana derler külhanlı...», «Şeker alalım...», «Ali Baba...». Bu şarkıları «geçen» kadın, Neriman Koksal,- ona ders veren öğretmen de, Maksim'de önünde şarkı okuyacağı saz heyetinden Kemal Demir adında genç bir musikişinas... Alaturkacılar kendilerine «mü...

Serpil Çakmaklı Hayat Kadını Oldu

Sinemada yeni bir moda başladı... «Hayat kadınlığı» modası.. Önce Müjde Ar , ardından Sevda Karaca, şimdi de Serpil Çakmaklı ve Banu Alkan oynadıkları filmlerde «Hayat kadını» rolü ile kamera karşısına geçtiler. VARAN I Yönetmenliğini Kartal Tibet’in yaptığı ve başrollerini Müslüm Gürses ile Serpil Çakmaklı 'nın paylaştıkları «Sen Mutlu Ol Yeter» adlı filmde Serpil Çakmaklı hayat kadını oldu. Yılmaz Köksal , Kazım Kartal, Suzan Avcı , Neriman Köksal ve Süheyl Eğriboz'un rol aldıkları filmin konusu şöyle: Müslüm, İstanbul’da yaşayan zengin bir ailenin tek oğludur ve evlidir. Karısı doğum sırasında ölür... Bu olaydan sonra Müslüm büyük bir bunalıma düşer ve karısına çok benzeyen Gül (Serpil Çakmaklı) adlı bir kadına aşık olur. Ne var ki, Gül, hayat kadınıdır ve bu gerçeği Müslüm’den gizlemektedir.,. Olaylar ilginç bir şekilde gelişir. Sahneden sinemaya transfer olan sanatçılar kervanına katılan Müslüm Gürses, bu filmle dördüncü kez kamera karşısına geçmiş oluyor......

Nuran Aksoy Tunç Başaran Aşkı

BİRAZ DA EL ELE Geçtiğimiz hafta bir akşam üstü Dolmabahçe Parkının sahil tarafında el ele tutuşup yürüyen bir kadınla, genç bir erkeği görenler başlarmı çevirip çevirip bakıyorlardı Kadın hiç de yabancıları değildi bakanların. Yıllardan beri beyaz perdede görüp alkışladıkları, ba- zan da kızdıkları ünlü bir sinema artisti, Fatma Girik 'ti. Yanındakini pek tanımıyorlardı. Ama o da sinemanın ünlü sanatçılarından biriydi. Alkışladıkları, ya da kızdıkları filmlerin bir çoğunda, yönetici olarak imzası bulunan bir adamdı. Adı Halit Refiğ'di. Belki Halit Refiğ 'i şahsan tanımıyorlardı ama, adını son eşi Nilüfer Aydan'ın yarattığı skandallar dolayısiyle gazete sütunlarında çok işitmişlerdi... Fatma Girik'le Halit Refiğ, yeni çevirdikleri bir film setinden dönüyorlardı. Yorgun argın, belki dinlenmekiçin sahili seçmişlerdi. Üstelikyalnız da değillerdi. Yanlarında Zeki Ökten . Erol Batıbek gibi arkadaşları vardı. Bunda şüphelenecek, kuşkulanacak ne vardı sanki. Ama Hali...

Ahmet Özhan Dolu Dizgin Geliyor

Televizyonla olan ilişkisi yönünden şu sıralarda en şanslı dönemini yaşayan Ahmet Özhan yakında ekranlara üç gün arka arkaya dolu dizgin geliyor. Şubat’ın 15’inde solo konseriyle, 16’sında “Bizden Size” programıyla ve 17’sinde de başrolünü oynadığı “Aliş ile Zeynep’’ dizisiyle... Ahmet Özhan son yıllarda gazino dünyasını bir hayli ihmal etmiş olmasına karşın televizyonla olan ilişkisini alabildiğine geliştirdi. Birçok sanatçının televizyonda görünmenin büyük bir şans olduğunu savunduğu ortamda, Ahmet Özhan’ın TRT’cilerin tuttuğu isimlerin başında gelmesi de tabii ki, en az gazino çalışması kadar güncelliğini korumasında etkin oluyor. Ve yakında Ahmet Özhan bu etkinliğini öylesine pekiştirecek ki, şüphesiz diğer meslektaşlarının kıskanç bakışlarına hedef olacak... Evet tam üç gün arka arkaya Ahmet Özhan’ı ekranlarımızda izleyeceğiz. 15 Şubat’ta solo konserinde. 16 Şubat’ta “Bizden Size” eğlence programında ve de 17 Şubat’ta ekranın yeni yerli dizisi olacak “Aliş ile Zeynep’’le......

Orhan Günşiray Setlere Döndü

Bir zamanların «1» numaralı jönü olan Orhan Günşiray yaptığı birkaç deneyden çok olumlu sonuçlar alınca kesin kararını verdi ve sinemaya döndü. 1966 yılında siyah-beyaz sinemaskop «Sırat Köprüsü» nde oynadıktan sonra sinemayı bırakan Orhan Günşiray dönüşünün gerekçesini SES'e şöyle açıkladı: - «Önce sinemaya kırgındım. Bu yüzden piyasadan ayrıldım... Geçen yıla kadar yapılan tekliflerin çoğunu kabul etmedim. Kabul etmedim ama, her reddettiğim teklifle içim bir daha eziliyordu. Sinema sevgisi garip bir şey. İnsanın kanına girdi mi, çıkmak bilmiyor. Sonunda «Şeytan Kafesi» adlı bir filimde oynadım. Ardından iki filim daha çevirdim ve bir daha yıkıldım. Önceden bana anlatılanlarla sonradan ortaya çıkan filimler birbirinden çok farklıydı.» Bu yüzden Orhan Günşiray bir süre daha uzak kalmış Yeşilçam’dan. Bu arada, hayatını devam ettirebilmek için çeşitli işlere girip çıkmış, sonra «Sefahattin Eyyubi» adlı filimle tekrar sinemaya dönmüş. Fakat içinde belli belirsiz bir çekingenl...

Yalçın Gülhan Kadın Tüccarı Oldu

Film setinden içeri girdiğimizde Sevda Karaca tüm hiddetiyle bağırıyordu Yalçın Gülhan'a . «Beni sattın, kumara bastın. Nasıl yaptın bunu, nasıl?..» Ve Sevda Karaca tüm şiddetiyle Yalçın Gülhan’a tokadı patlatırken yine haykırıyordu: «Hayatımı mahvettin aşşağılık, mikrop............» Tokadı yiyen Yalçın Gülhan'da en ufak bir kıpırdama bile yok. Yalçın Gülhan bu filmde bir kadın tüccarını, kelimenin tam anlamıyla Soğukoluk'taki bir randevuevi sahibini canlandırıyordu. Gülhan, birden Sevda'nın omuzlarından tuttu ve tüm gücüyle onu geriye, adamlarına doğru itti ve, «Atın bunu, kapatın Melahat’ın evine. Sabah akşam çalışsın, orada para bassın bana para...» dedi. Üç kişi Sevda’yı yerlerde sürükleye sürükleye götürürlerken. Sevda bir yandan ağlıyor, bir yandan da bağırıyor vargücüyle... Gitmemek, kötü yola düşmemek için direniyor. Ve Sevda'yı döve döve, tekmeleyerek, sürükleyerek götürüyorlar. Ama feryatları duyuluyor hala: «Beni kötü yapamazsınız! Beni...

Kirk Douglas'la Üç Gün Üç Gece

ELLERİN DİLİ - Ünlu aktör, yaptığı bütün konuşmalarında sözlerini manalı el hareketleriyle adeta takviye ediyordu. Sanatçı, halktan halka temasların milletlerarası ayrı cepheleri «birleştireceğine» inandığını ve bu yolda çalıştığını söylüyordu. Yüzü 30 elleri 70 yaşında olan aktör – Bir iyi niyet elçisi olarak gelen "Şampiyon", "Karakolda" ve "Spartakus" gibi filmlerin aktörü Kirk Douglas , İstanbul'da kaldığı şiire içinde Amerikan Haberler Merkezinin etrafına diktiği yamuk bir tahta perdenin içinde yaşamaya mecbur oldu. Aktörle yapılmak istenen iyi niyetli temas gayretleri hep "Basın Ataşemiz Mr. Miller'e danışın", "Kültür Ataşemiz Mr, Knight'la temas etseniz", "Ayşanım'a söylediniz mi? tarzındaki atlatmacalarla karşılandı. Aktör, Atina yoluyla Tel Aviv'e giderken İstanbul'da Türk'ten çok Amerikalı görmek zorunda kalmıştı. KOLEJLİ KIZLARIN ARASINDA — Kirk Douglas, Amerikan Kız Koleji...

Tamer Yiğit Son Noktayı Koydu

«TAMER Yiğit, beraber yaşadığı Sevda Ferdağ ile sahneye çıkıp şarkı söyleyecek,» diye geçenlerde bir haber çıktı gazetelerde. Bizim bildiğimiz kadarıyle, son filimlerinde rol icabı dört kişiyi döven, beş kişiyi öldüren Tamer Yiğit, sıkılgan, insanlardan kaçan, konuşurken yüzü kızaran bir tipti. Sahneye nasıl çıkacak? Üstelik objektif karşısında bile yan yana gelmekten kaçındığı Sevda Ferdağ ile birlikte nasıl şarkı söyleyecekti? Bu sorunun cevabını almak için yağmurlu bir günde Tamer Yiğit ile Boğaz'da konuşuyoruz: «Sahneye çıkmam için yüklü paralar teklif eden gazino sahipleri var ama,» diyor, «Benim cevabım daima 'Hayır' oldu. Şimdilik sahneye çıkmayı düşünmediğim gibi, hiç bir zaman da sahneye çıkmayacağım. Hele Sevda Ferdağ ile asla. Bütün bunlar hayal hanesi geniş kişilerin yakıştırmaları...» Fatma Girik, Nebahat Çehre, Sevda Ferdağ, Murat Soydan, Mine Mutlu, Önder Somer, Selda Alkor, Neriman Köksal, Pervin Par, Göksel Arsoy gibi Yeşilçam şöhretlerinin sinema ...

Gönül Yazar'ın Acı Tatılı Anıları

Bir İzmir sabahında henüz günün yeni ışıdığı bir saatte Kordonboyu'nda bir kız geziniyordu. 12 yaşında ya vardı ya yoktu... Ürkek ve telaşlı adımlarla kaldırımı baştan aşağı voltalayıp duruyordu. Minicik yüreği bu günün sabahında heyecandan olağanüstü şekilde çarpıyor, çarpıyordu... Delifişek bir görünümü vardı... Cin gibi gözleri, sarı saçları ve kısacık boyu... Yaşıtlarında görülmeyen ölçüde de inatçı bir kişiliğe sahipti... Bir süre sonra yanından geçen bir adama saati sordu... «Yedi» dedi adam... Daha çok erkendi okulun başlaması için... Gidip bir kanepeye oturdu... Deniz üzerindeki martıları, iskeleden kalkan bir vapurun ilk yolcularını seyre daldı... Bir ara elini sol yanağında gezdirdi... İki gün öncesini anımsadı... Üvey babasından yediği tokadın yanağındaki acısı geçmişti ama yüreğindeki iz silinmemişti... Gözleri dolu dolu oldu... Korkusuzca sokaklarda gezinen, sarhoş naralarına muzipçe cevaplar veren o kız birden ağlamaya başlamıştı. Kanepenin ucuna büzülmüş...

Yılmaz Güney 3 Kişiyi Bıçakladı

Son günlerde film afişlerinde sık sık adına raslanan Yılmaz Güney , bir sabah gazetelerin vitrin sayfalarına geçti. İlk akla gelen, bir film artisti için dedikodulu bir olaya adının karışmış olmasıydı. Fakat hayır. Yılmaz Güney, yumurta topuklu ayakkabısını, arkasına basarak giyen bir kenar mahalle kabadayısının pervasızlığı içinde gece kulübünde 3 kişiyi bıçaklamıştı... BİR Yılmaz Güney vardı... Son günlerde film piyasasında çok kişi ondan bahsediyor, geleceğine ait parlak laflar ediliyordu. Bir sabah Yılmaz Güney tekrar yerli sinema aleminde yaşayanların ortak konusu oldu. Üç kişiyi bıçakla yaraladığı için gazetelerin birinci sayfalarında arz-ı endam etmişti  Yılmaz. Önce kimse gazetede okuduğu bu habere inanmak istemedi. İstikbal için bütün kozları eline geçirdiği sırada bir insanın böyle bir «iş» karıştırması akıl alacak şey değildi. Aktörün eşi bile bu haberlere inanmamış olacak ki, telefon edip durumu soranları, «Yılmaz çalışmaya gitti» diyerek daha beter şaşkınlığa ...